"DAHA HIZLI SÜR ŞUNU!"
- KAPA ÇENENİ!
İşte bu kadar! Changbin'i kurtarmaya gidiyorduk. Kai'yi siktir et. Onun yerine intihar etmek isteyen bir adam buldum. Onu yem edecektim. Şuan dostum Winwin ile baskın yapmaya gidiyorduk. Ama tabiki aptal gibi 2 kişi gitmeyecektik. Arkamızda çetenin geri kalanı vardı. Bu sefer işleri bitmişti.
"Evet beyler. Siz etrafta olun. Ben tek içeri gireceğim. Winwin size eşlik edecek."
- Ne saçmalıyorsun? Tek gidemezsin.
"Kes sesini. Hadi plan basit. İçeri gireceğim Changbin'i alıp şu salağı verip çıkacağım."
- Öyle olsun...
"Şimdi terör estirme zamanı."
^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^
- Vay vay vay... Gelmişsin. Daha ne kadar bekleyeceğimi merak ediyordum.
"Al işte. Ruha karşılık ruh. Changbin'i ver."
Bir anda etrafı büyük bir kahkaha kaplamıştı. Ben bu p*ç neye gülüyor diye düşünürken söze başladı.
- Sen çok yanlış anlamışsın.
"Ne?"
- Ya da anlamamazlıktan geliyorsun.
"Ne diyorsun?"
- Ruha karşılık ruh. Çok basit bir şey aslında. Değil mi? Ama ben bana sokaktan birini bul getir dememiştim.
"Nasıl ya?"
- 😂 Çok komiksiniz. Değer verdiğin biri olmalıydı ki ruha karşılık ruh olsun.
"..."
"Changbin'i vereceksin."
- Haaa... O mu? Şey... Onun iyi olduğunu sanmıyorum. Yani beni haftalardır bekletiyordun değil mi? Bu süre boyunca seni beklemekten bir şey yiyememiş olabilir...
"NE SİKİM KONUŞUYORSUN?!?"
- Yani yaşıyor mu emin değilim. Haftalardır aç. Sadece su ile idare etmek zor olmalı. Ama... Ya... Suyu da vermezsem?
"Aklından bile geçirme."
- Neyse ne. Ruhun yoksa... Kendini de feda edebilirsin. Hazır buradayken...
O sırada adamlarını üzerime yollayıp kendisinin odadan çıkması bir oldu. Şuan bütün etrafım çevriliydi. Ve yanımda sadece aptal intihar etmek isteyen bir şahıs vardı. Kurtulmak için onu önlerine attım ama onu vurduktan sonra bana geri döndüler. En azından birimiz huzura ermiştik...
Adam: SİLAHINI ÇIKAR. YERE AT.
"Başka şansım yok galiba..."
Diyip bırakmak zorunda kaldım. Fakat hepsi aynı anda yavaş yavaş üzerime gelmeye başladı.
"BEKLE."
Adam: Ne var?
"Bir şey duydunuz mu?"
Yalnız bunlar harbi salaktı.
Adam: Hayır.
"Game over beyler."
4 girişin de kapısı patladı ve Winwin başta olmak üzere bizim çete çıktı. Winwin yanıma geldi.
- Onlar adamların haklarından gelirken biz gidip Changbin'i alalım. Çabuk!
Hızlı hızlı oradan ayrılıp. Depoların olduğu kata indik. Bir sürü kapı vardı. Changbin hangisinde idi bilmiyorduk. Teker teker hepsinin kapısına vurmaya başladık.
"CHANGBİN."
- CHANGBİN.
"CHAN-"
19. Kapı... Oradaydı. Yerde. Bembeyaz teni ile... Tek ailem orada. Yerde. Yatıyordu. O. Tek başına doğmuştu. Ve. Tek başına ölmüştü. O bunu haketmemişti...
Yere yavaşça oturup kafasını kucağıma doğru çektim. Diyecek çok şey vardı ama yapacak hiçbir şey yoktu. Herhangi bir hareket göstermiyordu.
"B-ben üzgünüm d-dostum."
O an gelen son ses bana bıçak gibi saplanmıştı. Hoşçakal kardeşim...
Changbin: S-sorun d-değil kardeşim. S-seni h-hep o-orada bekleyeceğim. A-ama s-sakın t-tek kalma. Öhö. Öhö. Seni sevmiştim S-soobin...
∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lunatic ' sookai
Fanfiction- Bazen keşke ölü olsam diyorum, yıkıldım Bu yüzden terapistimi aradım Ve o dediki sen düzeltilemezsin bunu kabullen Normal olmaya çalışmaktan bıktım Hep fazlasıyla takıyorum dahada çıldırıyorum Peki ya kahrolası bir deliysem? - Şehrin sokaklarında...