güvenin paramparça oluyor, önce bu şeyin gerçekten başına geldiğine inanmıyorsun.
bazı sorulara cevap aramaya başlıyorsun; neyi yanlış yaptım? hatam ne? bu bana nasıl olabilir? neden acı çeken tek kişi benim? diğer kişi hiçbir suçluluk duygusu hissetmiyor mu?beynin durumu analiz ettiğinde olumlu bir sonucu veren her olası düşünceyi aklına getirir. çünkü ihanetin acısını hissetmek istemiyorsun; göz ardı edilmenin acısını, geride bırakılmanın acısını. neyin yanlış gittiğini anlamaya çalışıyorsun, ama her girişimde daha da başarısız oluyorsun ve her denemede daha fazla zarar görüyorsun. kendine olan saygın, hiç var olmamış gibi sıfıra düşüyor.
zihnin huzur içinde olamıyor, yaşanmış her şey arka planda sürekli olarak oynamaya devam ediyor. bir daha birisine güvenmekten korkuyorsun. diğer kişi yanlış bir şey yapmadığını düşünürken, sen sadece acı çekiyorsun ve büyük ihtimal de ağlıyorsun.
sonundaysa yanlış kişiye çok fazla güvendiğin için kendini suçluyorsun.hepsi sırayla geliyor; inanmama, korku, kafa karışıklığı, ihanet, öfke, kıskançlık, hayal kırıklığı.
telefonumdaki fotoğrafı gösterirken gözlerimin dolmasını veya sesimin titrek ve yüksek çıkmasını umursamadım.
"öğrenmeseydim eğer yüzüme gülmeye devam edecektin."
alaycı bir gülüş sundum, yüzündeki ifadeyi anlayamadım yine. şaşırmış gibiydi. telefonu cebime koyduktan sonra ellerim kendiliğinden yumruk haline gelmiş ve kasılmıştı. ağlamamak için zor duruyordum, eğer ağlarsam güçsüz duracaktım, biliyordum. gözlerinin içine baktım bir cevap beklermiş gibi, ama beklediğim gibi karşılığında bir şey alamadım. derin bir nefes verdim ve başımı yere eğdim.
"yeniden şans vermek hayatımda yaptığım en kötü seçimlerden biriydi, kabul ediyorum. ama gerçekten bu kadar yüzsüz olmak zorunda mısın?"
sol gözümden akmaya başlayan yaşı hızla silerek ona baktım yeniden. üzülmüş gibi duruyordu, ama gerçekten üzüldüğüne inanmak istemedim.
normalde hislerimi göstermekten hoşlanmazdım, ve böyle şeylerde tepkisiz veya hissiz davranırdım. ama ona gelince çok savunmasız ve hassas olduğumu hatırladım, kendimi küçümsedim. birinin içimi görmesine izin veren bir tip olmadım hiç, belki de ilk kez olmuştu böyle.
ancak bir kişinin kalbinde kaybolduğunuzda tüm zayıf noktalarınızı ortaya çıkarırsınız, bu nedenle de sizi acıtmaları çok ama çok kolay olur. ilk önce mükemmel bir insanmışsınız gibi gözükmek istersiniz, ama sonra berbatlığınız bir şekilde ortaya çıkar.
beni yakınına çekmek için bileğimden tuttuğunda geri çekildim ve başımı olumsuz şekilde salladım.
"bana cidden ihtiyacın yok."arkamı dönmemle beraber bileğimdeki elini gevşetip bırakmıştı. kapıya doğru ilerledim ve otel odasından çıktığımda kapıyı sertçe kapattım, arkamdan gelen seslere rağmen.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
five-oh-five.
Fiksi Penggemar⤏jaeyong minific ⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀ ⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀ 505, aynı anda sizi canlı tutan ve öldüren ilişkiyi tanımlamak için kullanılan bir metafor. genellikle aşık olduğunuz kişi için de kullanılır, ancak bu kişi size aslında zarar veriyordur.