BÖLÜM 2 : İÇİMDEKİ LAV

44 7 0
                                    


 Gözlerimi açmış tavanı izliyordum. Ağlamıştım sonra bir ara uykuya dalmış olmalıydım tam olarak hatırlamıyorum, uyandığım da terden sırılsıklam olmuştum. Kabus görmüş olmalıyım tabii benim için şuan olduğum konum başka bir kabusun parçası gibiydi. Ne gördüğümü bilmiyorum ama tenime değen ateşi hissedebilmiştim. Bedenimi esiri altına aldığını. Cayır cayır yanan deriden gelen o keskin yanık kokusunu bile alabilmiştim. Gözlerimi açtığım da bedenimde sadece ter vardı. Ne yanık kokusu ne de bedenim de ufak da olsa bir yara izi.

 Bu daha ne kadar sürecekti emin değildim. Eğer Ayza'nın yerine geçtiysem bir sebebi olmalıydı. Bir amacım olmalıydı! Eğer bu bir oyunsa elbet bir sonu olmalıydı.

 Alnıma yapışan siyah saç tutamlarını arkaya atarak saate göz attım. Yedi olmasına on iki dakika kalmıştı. Yataktan kalkıp banyo olduğunu düşündüğüm yere girerek suyun buz gibi olmasını umursamadan suyun altına girdim. Su vücudumdan akıp giderken gözlerimi yumup ellerimi duvara yasladım. İçimde sönmek bilmeyen ateşin lavları suyla akıp gitse de yeniden içimde can bulacağının farkındayım. 

 Geçmiş sis bulutu gibiydi ışık tutarak arkasına saklanan anılara ulaşabilirdi. Fakat ışık benden çok uzak bir yere saklanıvermiş karanlığın hakimiyet kurduğu zihnimden kaçmıştı. Geçmiş yoktu. Geleceğim ise belirsizce ilerliyordu. Daha bir gün bile geçmemişti ama kendimi çok çaresiz hissediyordum. Dün, Ayza'nın ailesi ile konuşurken bir an kendime sormuştum. Ne yapıyordum? Bunlar, bu kişiler bana ait değildi ama ben ortamın enerjisine kapılıp gitmiştim. Gerçekleri söylememiş, onlara uyum sağlamaya çalışmıştım. Bir gün onun ben olmadığımı fark edeceklerdi. O zaman ne olacaktı. Bana sorular sorarlarsa ne cevap verecektim. Bana Ayza'nın ruhunu sorarlarsa eğer ne diyebilirdim ki. 

 Dünden beridir karman çorman olmuş zihnime çözüm yolu arayıp duruyordum. Aklıma kaza geliveriyordu aniden. Bedenim ölmüş olabileceği mesela. Ölmüş demek belki de hafif kalırdı daha çok yanıp kül olmuştu. 

 Ayza olmadan öncesi tamamen yoktu mesela. İsmimi bile hatırlamıyorum. Şimdi ise tanımadığım bir kızın bedeninde, onun arkadaşlarıyla, onun ailesiyle bir aradaydım. Onların Ayza ile çok anıları vardı benim ise hiçbir şeyim yoktu. 

 Bir yola girmiş yürüyüp duruyordum. Tökezliyor, dizlerimin üstüne düşüyor ama inatla kalkıp yürümeye devam ediyordum. Çünkü bir emir verilmişti. Yürümem gerektiği söylenmişti. Halbuki neden veyahut kimden geldiğini bile bilmediğim emire uyum sağlıyordum.

 Gözümden kaçan göz yaşı, su damlaları arasına karışıp kaybolurken. Yenileri gün yüzüne çıkıp onlarda suyun altına karışıp gidiyorlardı. Gözümden damlayan yaşlar gitgide çoğalırken alnımı serin duvara dayayıp nefes almaya çalıştım. Tek elim boğazıma sarılmış bir şekilde öylece durdum. Biliyorum daha bir gün bile geçmemişti. Ama bunlar beni çok boğuyordu. En kötüsü de ya Ayza'nın ölmüş olabileceğini, onu kendim öldürmüş olabileceğimi düşünmekti. Bu canımı her şeyden çok acıtıyordu.

 Yarım saat buz gibi suyun altında göz yaşlarımla geçirirken akıtacak başka yaş kalmadığına emin olup duşa kabinin kapısını açarak kendimi banyonun içine attım. Kapının arkasında asılı olan beyaz bornozu üzerime geçirirken dişlerim soğuk suyla yıkanmamın sonucu olarak birbirine değerek ses çıkarıyorlardı. Ne kadar üşümüş olsam da soğuk su iyi gelmişti. 

 Lavabonun kenarlarından destek alarak ayna ile bakıştığım da Ayza'yı daha yakından inceledim. Göz renkleri badem rengine sahip bir kahve tonundaydı. Yüz şekli ne çok uzun ne de çok kısaydı. Kare bir çeneye sahipti. Kaşları benim bedenimle karşılaştırınca daha güzel daha düzgündü. Saçları omuzlarının biraz altında olması rahatsız ediciydi. Benim sapsarı saçlarım kalçalarıma kadar uzanırlardı. Dudağının üzerinde ve çenesini bitiş kısmında küçük bir ben vardı. Bir ben de kulak memesindeydi ki ilk başta onu küpe sanmıştım. 

GECENİN ALTIN KAFESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin