Odanın içinden gelen tıkırtılarla gözümü açtım. Acar dolabımın içine girmiş bir şeyler arıyordu."Acar napıyosun sabah sabah?"
"Tişört çalıyorum. Biraz daha kalkmazsan okula geç kalıcaksın. Babam çağırıyor."
Başıma giren ağrıyı görmezden gelerek yataktan hızla doğruldum.
"Lan. Dün gece noldu? Baran nerde?"
"Ohoo. Günaydın. Gece getirdi seni ayakta duramıyordun. Gitti sonra."
Elinde ve omzunda benim tişörtlerimle çıktı odadan. Üstümde farklı kıyafetler vardı. Baran değiştirmiş olmalıydı.
Hassiktir ya!
Kendime söverek kalkıp duşa girdim. Hızlıca hazırlanıp çıktım odadan. Babamla Acar mutfakta yemek yiyordu.
"Günaydın." dedim suçlu bir ifadeyle.
"Günaydın. Yemeyecek misin?"
Sesinin ciddiyeti biraz korkutmuştu beni.
"Okulda yerim. Çıkmam gerekiyor. Afiyet olsun size."
Babam cevap vermeyince yavaşça çıktım evden. Bu baş ağrısıyla babamın uzun nasihatlarını çekebilecek durumda değildim. Baran'ı bulmam gerekiyordu.
Hızlıca okula gidip çantamı sınıfa koyduktan sonra Baran'ı aradım.
"Günaydın." dedi telefonu açar açmaz.
"Günaydın. Okulda mısın?"
"Beş dakikaya ordayım."
"Tamam bekliyorum."
Telefonu kapatıp aşağı indim. Bahçe kapısında bir kaç dakika bekledikten sonra Baran geldi. Birlikte okula yürüdük.
"Dün gece için gerçekten özür dilerim. Normalde bu kadar dağıtmazdım."
"Özür dilenecek bir şey yok. Eğlendim ben. Hem kendi isteğimle geldim." diyerek güldü.
"Bir yemek borcum olsun o zaman." dedim gülümseyip.
"Olur. Görüşürüz o zaman."
"Görüşürüz."
Yanımdan ayrılıp okula girerken arkadaşları gelmişti. Birlikte samimi bir şekilde içeri girdiler.
Aniden gelen kıskançlık duygusunu bastırmaya çalışarak Furkan'ın yanına gittim.
*
"Ateş sonradan yanıma gelip, sen demiştin diyeceksin bak. Bu çocuk seni seviyor abicim."
"Ya salak salak konuşma. İki günde ne sevmesi."
Kafamı eğip önümdeki yemekle bakışmaya başladım. Gerçekten seviyor olamazdı dimi?
Korkuyla oflayıp ellerimle yüzümü ovuşturarak kafamı kaldırdım. O sırada Baran'la göz göze geldik.
Karşı masada arkadaşlarıyla otururken beni izliyordu. Bir süre bakıştıktan sonra ayağa kalktı.
Hayır! Gelme hayır!
"Selam." dedi yanımdaki sandalyeye otururken.
"Selam."
Furkan'ın iğneleyici bakışlarından kaçıp başımı eğdim.
"Yemiyorsun yine." dedi tabağımı göstererek.
"Aç değilim. Yemiştim dersten önce." kısık sesle cevap verdim.
"Hayır yemedin. Teneffüsde buradaydım ve sen yoktun."
Furkan'ın ağzında yemek varken öksürmesini izledim. Göz devirerek masadaki suyu uzattım.
Suyu içip kendine geldikten sonra gülerek ayağa kalktı.
"Afiyet olsun size. İşim var benim sonra görüşürüz." diyerek tabağını alıp gitti.
Furkan! Bunun acısı çıkar... Gerizekalı!
"Hadi, yiyene kadar bekliyorum." diyerek arkasına yaslandı Baran.
"Senin yapacak işlerin yok mu?"
"Şuan daha önemli bir işim yok."
Soracağın soruyu sikeyim Ateş!Sessizce yemeye başladım. Bu durum sinirimi bozmaya başlamıştı. Niye durup dururken bana müdahale etmeye çalışıyordu ki?
Seviyor muydu? Sanmıyorum. Sonuçta yeni tanışmıştık. Ama ilgisi gözümü korkutmaya yetmişti.
Yemek yemeye devam ederken midemin bulanmasıyla geri çekildim.
"Tuvalete gitmem lazım. Geliyorum."
Hızla ayağa kalkıp tuvalete girdim. Boş olanlardan birine girip kusmaya başladım.
Sifonu çekip çıkınca karşımda endişeli bakışlarla duran Baran'ı gördüm.
"İyi misin? Özür dilerim. Zorlamasaydım keşke." dedi suç işlemiş gibi bir tavırla.
Gülerek elimi yüzümü yıkadım. Peçete alıp kuruladıktan sonra ona döndüm.
"Özür dileme. Senin yüzünden olmadı. Ve iyiyim."
Kolumun altına alıp saçlarını karıştırdım. Birlikte okuldan çıkıp bir parka oturduk. Cebimden sigara çıkarıp yaktım. Paketi ona verince kendine de aldı.
"Bu akşam müsait misin?"
Elimi omzuna atıp cevap bekledim.
"Müsaitim. Ne oldu ki?"
"Sabah yemek sözü vermiştim. Onu halledelim."
Kaşlarını çatıp bana doğru döndü.
"Halledelim derken? İstemiyorsan zorunda değilsin."
"Ya hayır saçmalama. O anlamda demedim. Tabii ki istiyorum."
"İstiyor musun?"
"Evet..."
Güldüğünü fark edip sustum. Ben de ona doğru döndüm.
"Özellikle yaptın dimi?"
"Belki."
Kendini tutamayıp kahkaha atmaya başladı. Ben de gülümseyerek onu izledim.
Bu çocukta beni etkileyen çok garip bir şeyler vardı. Sanki, sürekli göğsümde taşıdığım baskıyı birden çekip alıyordu oradan.