O garip günün sonunda Harry bana telefon numarasını vermişti ve telefondan sürekli mesajlaşarak konuşmaya başlamıştık.
Attığım mesaj görüldüğü gibi telefonum çalmıştı, Harry'nin aradığını görünce ellerim terlemişti. Telefonda ilk kez konuşacaktık sanırım böyle.
"En sevdiği romantik film The Nootebook olan biriyle daha fazla arkadaş kalamam Stella. İlişkimiz az önce bitmiştir."
Görmeyeceğini bildiğim halde dudak büzdüm, "Titanic herkesim favorisi olmak zorunda değil Styles."
Telefondan Harry'nin sesi yerine başka bir kadın sesi geldiğinde kaşlarımı çattım. "Bu tartışmaya devam edeceğiz ama şimdi bu adamın hayranları için şaheserler çıkarması lazım."
Telefonu bir saniyeliğine kulağımdan uzaklaştırdım ve saate baktım. Onunla mesajlaşırken nasıl geçtiğini anlamamıştım ve saat neredeyse sabah 5 olmuştu.
"Bu saatte çalışıyorsun, bu resmen kölelik."
Kahkaha attığında, kadın tekrar bağırdı.
"Bu tartışmaya sonra devam edebilir miyiz, mesela Titanic izlerken? Hemen kapamak zorundayım günaydın Stella!"
Kapadığını anladığımda suratımda aptal bir gülümseme ile telefonu kulağımdan çektim. Sanki beni duyabilirmiş gibi günaydın diye mırıldandım ve yorganımı kafama kadar çekerek karanlık odamın duvarlarını izlemeye başladım.
Yarın iş vardı ve güneş neredeyse doğmak üzereydi, uyursam asla uyanamazdım. Homurdanarak kalktım ve kısa bir duş alıp çıktım, üstümü giyinip saçlarımı kuruttum ve televizyonumun karşısına oturdum. Parlak ekran o kadar gözümü yoruyorduki artık dayanamayıp gözlerimi kapadım ve kendimi uyanmam gerektiği konusunda uyararak uykuya daldım.
-
"Zombi bir çalışanınız olduğunu bilmiyordum."Ananaslı yerine çilekli yoğurt koyduğum kaseye bakarken arkamdaki çocuk konuşuyordu.
"Beğenmiyorsan gidebilirsin."
Uykumu alamadığım için aşırı asabiydim ve uyandığımdan beri Harry mesaj atmadığı için sinirde buna artı olarak eklenmişti.
Karşımda taburede oturan çocuk teslim olur gibi ellerini kaldırdı ve ona uzattığım yoğurda baktı.
"Sakin ol güzelim, bu çocuk sadece ananaslı yoğurt istiyor."
Yoğurdu yedikten sonra "çileklide olur tabi.." diye mırıldandı.
Ne yapıyorum ben acaba, müşteriye saygı en önemli şeydi. Calvin beni görse şimdiye tekmeyi basmıştı.
"Özür dilerim sadece uykusuzum."
Anlayışla kafasını salladı ve yoğurdunu bayıla bayıla yemeye devam etti. Yoğurtçuda çakışmanın kötü yanları; yoğurttan iğrenmenize yol açar.
"Hangi bölümdensin, seni bizim okulda gördüğüme eminim."
Gastronomi diyip yandan biriken müşterilere siparişleri vermeye devam ettim.
Söyledikleriyle ilgilenmediğimi belli etmek için sorduğu diğer sorulara evet ya da hayır diye cevap verdim.
Dükkanın kapanma saati geldiğinde çocuk hala taburede oturuyordu ve benimle konuşmaya çalışıyordu.
"Dükkanı üstüne kapatmamı ister misin? Seve seve yapabilirim çünkü."
Artık önlüğümün çıkarmış üstüme mont giymiştim. Işıkları döndürdüğümde eşyalarını topladı ve bir şey demeden kapıdan çıktı.
Kapıyı kilitleyip arkamı döndüğümde orada duruyordu, anahtarı cebime attım ve onu umursamadan evime doğru yürümeye başladım. Fakat hala arkamdan geliyordu.
"Ne istiyorsun?"
Hızlıca yürürken sinirle ona döndüm, beni umursamayıp 32 diş gülümsedi. "Arkadaş olmak."
"Evren bu aralar herkesle arkadaş olmamı istiyor sanırım. Arkadaş falan istemiyorum böyle iyiyim."
Artık kapımın ününe geldiğimde durdum ve o da arkamda durdu. "Gidecek misin yoksa sapık var diye bağırmamı mı bekleyeceksin?"
Binanın eski kapısı gıcırdıyla açıldığında, atkısına sarılmış kırmızı burunlu Harry Styles elinde poşetlerle çıktı.
"Seni rahatsız mı ediyor?"
Ben daha olayın şokunu atlatamamışken sorduğu soruyla ona daha dikkatli baktım. Suratında daha önce görmediğim bir ifade vardı, çene kasları gerilmişti ve yüzü kasılmış gibiydi.
"Hayır tamda gidiyordu askında."
Çocuk yüzsüzce bana iyi geceler dileyip uzaklaştığında derin bir nefes aladım. Harry'e döndüm ve elindeki poşetlere baktım, beni şeker ve tansiyon hastası edecek kadar fazla aburcubur ile dolu olduğunu anlaşılıyordu.
"Titanic izleriz diye düşünmüştüm."
YOU ARE READING
adore you - HS
Historical FictionStyles, ağlamaktan gözleri şişmiş olan Stella'ya baktı. Ağlarken ne kadar güzel göründüğünü bir kere daha anlamıştı. O bal rengi gözleri ağlamaktan kızarmıştı, Harry'e bakıyordu. Seslice burnunu çekti dudaklarını yaladı. "Ne bakıyorsun öyle, hiç ağl...