Arkamdan söylenen sözlerden itibaren bedenimle birlikte gözlerimi adama odakladım. Söylediklerinde gerçeklik barındırsa da 'korkak' kelimesini doldurduğumu düşünmüyordum.
Özgüven, korkularla ilişkilidir. Hiçbir korkusu olmadan yaşayabilen insanın kendisine güvenmemesi beklenemez. Cesaret ise bu korkunun yanında yer alır, kendini ondan soyutlar ama ayrılmaz. Sıra cesur olan korkakların sırasıydı.
Tüm bu sözgelimlere karşı koymak için bu adamın karşısında durabilme gücünü ,ruhsuzluğumu, ortaya çıkardım.
"Bir şey mi söylemiştiniz, varsa buyrun söyleyin, dinliyorum." deyip yüzümdeki ciddi ifademi korudum. Ne söyleyeceğini merakla beklerken söze girdi.13
"Evet, söyledim. Beni görünce tedirginleştin belli ki benden korkmuş olmalısın, haklı olabilirsin de. Ama korkarsan cesarete ulaşamazsın, bazen sadece ağlamalısın sadece ağlamak. Anlatabiliyor muyum?" sözlerinden sonra ruhsuz ifadesinin yerini kısa süreliğine de olsa duygulara bıraktı. Ciddiliğimi koruyarak "Dürüst olmalıyım ki sizden korkmuş olmamın doğruluk payı yüksek. Şunu belirtmek isterim, karşımdaki insana kendimi küçük göstermek en son yapacağım tercih kısmına geçer." sözlerimden sonra dudakları düz bir çizgiden ayrılıp yukarı kıvrıldı. Gülümsemiş miydi o?
"Açık sözlüsün."dedikten sonra yüzündeki tebessüm siliniverdi. Konuşmaya devam etmeye kararlıydı.
"Burda,üst geçitte, bu şekilde görünce şaşırmış olmalısın, benim de kendimden bekleyeceğim hareketler değil. Daha çok olg...
"Olgunlaşamamış, cahil insanlardan beklenecek hareketler bunu mu söylemek istemiştiniz?" cevap beklemeye hazır halde iken karşı tarafın durumunu anlamaya çalışarak konuşmaya devam ettim.
"Bunun gerçek bir kanı olduğunu bilsek de bazen her birimiz yaşamak durumunda kalırız. Hangi duygularla buraya geldiğinizi bilmiyorum fakat14
kendinizi görmezden gelmeyin. Siz varsınız, ben de varım. Hiçbirimiz hiçliği yaşamak istemeyiz." söylediklerim adamın zihnini düşündürüyordu. Kendinde suç arar bir hali vardı. Başı dönüyordu, ayakta durmakta zorluk çekiyordu. Gözleri kapandı, ölü bir uykuda gibiydi.
Bunu fark eder etmez ellerimle adamın omzundan sırtına doğru bana yaslanacağı şekilde tutuyordum, taşımakta zorluk çekiyordum. Bedeni ağırlaşıyordu, kollarımdaki adam sessizliği içine çeker gibi bir şeyler sayıklıyordu. Duyamıyordum. Yavaşça yere doğru bırakmaya çalıştım, gözlerini araladı. Etrafı hala bulanık görüyor olmalıydı.
Çantamdan kendine gelmesi için suyumu çıkarttım, ona doğru uzattım.
Kendine gelmesini istiyordum. Durduk yere neden böyle olmuştu, bir hastalığı mı vardı.
"Devamlı süren bir hastalığım yok, arada böyle olur bana. Nedenini bende çözebilmiş değilim." sözlerinden sonra kendimi tuhaf hissettim. Zihnimin içerisinde düşüncelerimi okumuştu sanki. Tekrar söze devam ederek, zorlukla
"Böyle düşündüğünü tahmin edebildim, o yüzden endişelenmene gerek yok henüz tehlikeli sayılmam." sözleri gerçekten düşündürüyordu.15
Cesaretle söze girerek "Tehlikeli kelimesiyle neyi kastediyorsunuz?" kelimelerim adamın yüzünü bana döndürürken gözleri karanlığa döndü.
Sevgi denen bir düşünselin olmadığı bir dünyaya ait oldu, kendini oraya hapsetmiş, mahkum etmişti.
"Kendimden nefret etmekte haklı olduğumu söyleyebilirim. Hayatımda en değer verdiğim insana zarar verebilme ihtimalim çok yüksek."dediği kelimeler geçmişin bir yerlerden süregeldiğini içeriyordu.
Ortamın gerginliğini kapatmaya çalışarak ona soru sormaya yeltendim. "Şeyy... Kaç yaşındasınız acaba?" dediklerimden itibaren gözlerimi dikmiş adama bakıyordum. Böyle bir soru sormamı beklemiyor gibi bir misali vardı. Kısa bir cevap vererek "24." diyerek sorumu yanıtlamış oldu. Yaşını göstermesi güç değildi. Karşımdaki tanımadığım adam, evet henüz tanımıyordum, belli bir olgunluğa sahipti. Korkarak yaşamamış olabilirdi fakat kendi gerçeğini kabul edemeyeceği korkuları onun gölgesinden ilerliyordu.
Kendimle birlikte bu adamı yaşatmalıydım, bu kişi yaşamayı hissetmeliydi, bakmalı daha çok görmeli. Kendimi yaşamaya özgür kılamamıştım, bu kişiyle birlikte
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GERÇEKLİK
General FictionHayatım boyunca özgür bir şekilde yaşamanın anlamını bulmaya çalıştım. Hissederek yaşamayı, hissederek sevmeyi aradım. Hissedebildiğim tek duygu ise ruhsuzluk oldu. Kendimi bilmeden bir insanı sevmeyi istemedim. Ruhumun eksikliğini gidermeden, tamam...