TOPRAK KOKUSU

86 34 75
                                    

Sabah çalışma masamda çalan zilin sesiyle yataktan düştüm,bu düşüş sabah sporum olmuştu artık.Kapatmak için elimi gittiğim saatin yanındaki mendile gitti gözüm.Çöpe atmaya kıyamamış,saatlerce o mendili izleyip olanları düşünmüştüm,o günün sembolü olan nemli mendili...Daldığım düşüncelerden çıkıp,pembesinden eser kalmamış,paslanmaya yüz tutmuş,çalar saati elimle hafifçe kapadım.Banyonun yolunu tuttum.Elimi yüzümü yıkamak beni kendime getirmiş olacak ki,aynadaki yansımamı fark edebildim sonunda.Bir yandan çocuk gibi gülümsüyor bir yandanda elimi,annemin günde on defa sildiği,aynadaki yansımama götürüp 'Ben onun gökyüzüyüm dedim kendi kendime.Ne de güzeldi benim için gökyüzü olmak,hele ki Berk'in gökyüzü olmak.Banyodan çıkarken ağzımda Canozan'ın bir şarkısıyla evde dolanmaya başladım.Evdeki resimler,vazolar,süsler,aksesuarlar bana daha bir güzel geliyordu artık.Her gün kahvaltısını homurdanarak yapan ben bugün cıvıl cıvıldım.Annem bendeki bu farklılığı fark etmiş olacak ki "Sınavdan geçtin deseeeem sınavın yok,birinden güzel bir hediye aldın deseeem kaç senelik annen olarak sana bizden başkasının hediye aldığını görmedim,resim yarışmasında birinci oldun deseeem dün evi birbirine katmadın.Hmmm...Okulunuza imza günü için ünlü bir yazar gelecek,bildim mi?" diyerek kendince teşhis koymaya çalışıyordu.Babamsa okuduğu gazetesini katlayıp bir kenara koydu sonra da elinin tersiyle alnıma dokundu ve anneme "Hanım,bizim ruh doktorundan bir randevu alsan da şu kızın fabrika ayarlarını stabil düzeye alsak.Hı" diyerek yarı ciddi yarı yumuşak bir yüz ifadesiyle annemden onay beklemeye başladı.Bense babamı "Hasta falan değilim iyiyim ben,istediğiniz gibi.Ama eğer tebessümümü ve söylediğim şarkıyı beğenmediyseniz..." diyerek rahatlatmaya çalışıyordum ki ikiside benim gibi tebessüm ederek olayı geçiştirdiler.İkiside bilememişlerdi.Ne okula ünlü bir yazar geliyordu ne de ben balataları sıyırmıştım.Sadece aşık olmuştum,hem de toprak kokulu bir çocuğa...Berk'e...
Kahvaltımı yaptığım gibi alt dairede oturan kuzenimi aldım ve bahçeye indik."Senin esnemelerine bakılırsa bugünde aynı olacak." dedim neşemi hiç bozmadan.O da esnemelerini hiç bozmadan "Senin pişmiş kelle gibi boş boş sırıtmana bakılırsa bugün çok sıradışı bir gün olacak,kızım sen aşık mısın yoksa aptal mı?" dedi beni şaşırtarak.O kadar belli mi oluyordu aşık olduğum.Yüzümdeki gülümsemeyi bir süreliğine kaldırdım.Bir yandan bahçe kapısının koluna dayandım bir yandanda "Kübraaaaa!" dedim kızgınlıkla gülmek arasında gidip gelerek.Kübra'ysa gülerek "Tamam,tamam.Kuzen kurbanı olmak istemiyorum."dedi.Kısa bir sessizliğin ardından "Dün ki salıncak olayınıda unutmadım ama" diyen Kübra'yı tam kovalamaya hazırlanıyordum ki Sahra'nın sesiyle irkildim.Odasının penceresinden bize sesleniyordu:Şişşşşt!Napıyorsunuz ponçikler,beni mi bekliyordunuz yoksa?".Bense Kübra'ya öldürücü bakışlar atarak "Evet seni bekliyorduk,ama eğer az sonra gelmezsen 'bekliyordum' olacak.Ben bu Kübra'yı bir güzel benzeticem de."
Az sonra kapının önünde beliren Sahra'yı da alıp okulun yolunu tutacaktık,tabii bizimkilerin abur cubur sevdası olmasaydı.Girdiğimiz bakkalın abur cubur reonunu ezbere bilen ikili yine seçim zorluğu yaşıyorlardı,dersin başlamasına vakit olduğunu fırsat bilerek cips paketlerine saldırdılar.Bense her gün ki gibi iki paket gofret alıp çıktım bakkaldan.Biraz ilerlemiştim ki,sessizlikle düdüklü tencere düdüğüne benzer bir ses aralığında gidip gelen, "Şişşşşşt" sesine kulaklarımı verdim.Ben sesin nereden geldiğini anlamadan kolumdan kavrayıp sümbül kokulu bir bahçenin içine çeken Berk'le göz göze geldim.O olduğunu anlayınca çığlık atmaya hazırladığım ağzımı bir çırpıda geri kapadım.O ise beni görür görmez "Günaydın gökyüzüm." dedi o güzel gülümsemesiyle ve gamzesiyle..."Sen..."dedim,bir şey söylememe kalmadan "Seni bekledim ve elime büyük fırsat geçti,yalnızsın." dedi gülerek.O an bir şey fark etmiştim,Berk efsane bir şekilde toprak kokuyordu ve üstü başı az da olsa çamurluydu.Çantamdan bir ıslak mendil çıkardım ve omo reklamına dönen sevgilimin üzerindeki çamur lekelerini silmeye başladım.Beni beklerken bahçedeki çiçeklerle oynamış ve üstünü başını batırmıştı besbelli.Elimle,kafasını eğmesi için bir işaret yaptım ve yüzündeki kahverengi lekeleri de sildim.Sildiğim yüzüne baktım,bana ne de güzel bakıyordu,ne de güzel toprak kokuyordu..."Bana günaydın yok mu?" dedi üzgün bir yüz ifadesi ile.Gülümseyerek "Günaydın,Toprak Kokulum"dedim.Şaşırtmıştım onu.Meraklı bakışlarla "Ne dedin sen?Toprak kokulum dedin,hem de bana dedin,sen dedin!"diyerek etrafımda dört dönüyordu bense ona gülüyordum.Gülümseyip "Sen artık benim,Toprak kokulumsun." dedim burnumla havayı koklayarak.Daha bir sevindi ve o güzel gamzesini daha bir büyüttü.Dayanamayıp öptüğüm gamzesi her dakika daha da büyüyordu.Sanki zaman durmuştu.Zaman kavramının aklımda uyandırdığı şeyse ders saatinin yaklaştığıydı.Panikle "Ders!Saat!Okul!" diye bağırdım.Berkse hemen yüzündeki tebessümü indirip cebinden telefonunu çıkarttı.
'Hi!Ders saati geçmiş diyerek beni daha bir paniklettirdi ve paniklemem normaldi de,derse tam on dakika geç kalmıştık.Yoldan koşuşturarak geçen çocukların olmayışı saati doğruluyordu.Heman ana yola çıktık ve o klişeyi yapıp hala daha insanlar varmı diye sağımıza solumuza baktık.Çocuğunu okula bırakıp dönüş yolunda lak lak eden teyzelerden başka kimse yoktu.Biz etrafı kollarken sokaklar ıssızlaşmıştı,iki sevgili için...Bizim için...Ben hala daha paniklerken Berk tanınmamak suretiyle kapişonunu kafasına geçirip ayakkabılarının bağcıklarını kontrol etti.Bense onu beklemeden aceleyle adımlarımı atacaktım ki o elimden tutmasaydı.Tuttuğu elimi kaldırarak "Ben sana demedim mi 'seni benim kollarımdan kurtulabilecek kadar olgunlaşıp,hayatın gerçeklerine göz açtığında bırakacağım' diye.Benden habersiz nereye" diyerek beni şaşırttı.Yağmur,çamur kaplanmış sokakta koşturuyorduk,el ele göz göze...O şehir daha önce hiç bu kadar güzel sevgili görmemişti,o cadde hiç bu kadar sessiz gökyüzü,o yollar hiç bu kadar muhteşem bir toprak kokusu duymamıştı sanki.Yağmurun kaldırıma akıttığı çamurda bıraktığımız çamurlara bakarak çocuk gibi neşeleniyorduk.Biz iki aşık değilde hayatı dolu dolu yaşayan 'arkadaşk'lardandık,vıcık vıcık aşk kokmak yerine toprak ve sümbül kokanlardandık.İçimde büyüttüğüm kelebeklerin uçustuğunun farkında olan iyiki tek bendim.İçimdeki kelebeklerin iki bin fite çıkma sebebiyse toprağımdan filizlenen sümbüllerdi yani onun gülümsemesiydi.O benim sevgilimdi,deli dolu,çocuk tebessümlü,aşk sesli...Toprak kokulu...

Toprak kokulu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
SÖZYAŞLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin