Sabahın ilk ışıklarında tenimi ısıtan güneşin dokunuşuyla gözlerimi zar zor açabildim. Yalnızca sıcak bir kahve beni kendimi getirebilir di. Mutfağa doğru yorgun adımlarla yürürken bir anda kapı çaldı. Sabah sabah bu gelende kim diye düşünürken merakla kapıya yöneldim. Kapının deliğinden baktım ki o gelmişti; sevdiğim koruyucum ,kahramanım... Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle kapıyı açarak "Hoşgeldin." dedim. "Hoş buldum, dün gece iyi uyuyabildin mi?" diye sorarken o hoş parfüm kokusu adeta büyülemişti. Kusa bir süre sonra evet senin sayende sen de olmasan ne yapardım hiç bilmiyorum diye överken utancından kızaran suratı ile gözlerini yere devirmişti.
"Kim olsa aynı şeyi yapardı yaa." dediğinde onu daha fazla utandırmadan içeri davet ettim. "Aslında girmesem çok daha iyi olur çünkü hazır ol, kampa gidiyoruz." dedi
Şaşkın bir yüz ifadesiyle "Nerden çıktı bu kamp işi birden bire şimdi?" diye sorunca "İyi gelir. Ben her hafta gidiyorum, iyi geliyor. Srninle daha önce hiç gitmediğimizi fark ettim ve güzel olur diye düşündüm."
Israrcı bakışları, tatlı mimikleri ile aslına bakarsanız korkuyordum ama nasıl kırabilirdim Kİ bu yüzü?
"Peki ama nereye gideceğiz kamp yapmaya?" diye sorunca "Mezarlığın ilerisinde ki ormanın kıyısında güzel bi yer var. Oraya gideceğiz." diyince bir anda dün gördüğüm kâbus gözümün önüne geldi.
"Hayır, ben asla gelmem oraya. Biliyorsun ki daha dün gece korkunç bir rüya gördüm. Ben o mezarlığın önünden dahi geçemem. Hem hazır bile değilsin sen." diye bir bahane de ekledim korkudan ama ne fayda. "Araba tam teşekkül hazır olarak kapının önünde bizi bekliyor. Ben her şeyi düşündüm. Biliyorum, zor olacak belki senin için ama endişelenmene ve korkmana gerek yok. Ben senin yanındayım. Sen cesur bir kadınsın. Korkmak sana hiç yakışmıyor. Dün gece gördüğün basit bir kâbustu. Hem korkunu yenmen için bir fırsat olur bu kamp." diye hem beni cesaretlendiriyor hem de ikna etmeye çalışıyordu. Biraz düşündükten sonra haklı olabileceğine karar verdim.
"Peki ama en ufak aksilikte eve döneriz. Anaştık mi?"
"Büyük bir mutlulukla söz veriyorum sana. En ufak bir aksilikte eve döneceğiz. Hadi sen hazırlan ben arabada bekliyorum seni." diyince ben de ufak bir tebessümle "Tamam geliyorum birazdan." diyip kapıyı hafifçe kapatıp hemen hazırlanmak için odama çıktım. Hem haycanlıydım hem de tedirgindim. Bir yandan sevdiğim adamla kamp yapmaya gidiyordum. Bir yandan da o mezarlığın önünden geçmek çok korkutuyordu beni. Ne olursa olsun, Ferhat'ın yanımda olması kendimi güvende hissettiriyordu. Kamp için ne olur ne olmaz bir çanta da ben hazırladım ve Ferhat'ı daha fazla bekletmeden en güzel kıyafetlerimi giyip en sevdiğim parfümümü sıkarak indim aşağıya. Kapıları iyice kilitleyip çıktım evden. Karşıdan o güzel kahverengi gözleriyle bana bakıp gülümsemesine bile değerdi aslında bu kamp. Gözlerinin içi gülüyordu resmen. Kornaya basıp el kaldırdı mutlu mutlu. Çantam sırtımda, ona doğru yürüdüm. Çantamı arka koltuğa yerleştirdikten sonra öne bindim. "Hazır mısın?" diye sordu. Ben de "Evet, hazırım ama kahvaltı yapamadım ve karnım aç. Bunu da düşündünüz mü acaba Ferhat Bey?" diye takıldım ona sırıtarak. O da "Düşünmez olmaz mıyım, birazdan parmaklarınızı yiyeceksiniz Melek Hanım." dedi kendinden emin bir şekilde.
"Yaa demek öyle, ne var bugünkü menümüzde Ferhat Bey?" diye sordum ona. O da "Şefin spesiyali, yalnızca size özel, kendi ellerimle hazırladığım ağzınıza layık birer sandviç Melek Hanım. Yanında da kendi ellerimle sıktığım taze portakal suyu. Umarım beğenirsiniz." dedikten sonra torpido gözünden güzelce paketlediği sandviç ve portakal sularını çıkardı. Birini bana ve birini kendine alıp" Dene bakalım beğenecek misin? " diye ekledi. Meraklı gözlerle ne diyeceğimi beklerken ben açlıktan çoktan yemeye başlamıştım bile.
"Eee söyleyin bakalım nasıl olmuş Melek Hanım, beğendiniz mi?" diye sorduğunda ise ne tepki vereceğini merak edip somurtarak "Tani bilemedim ki şimdi fena olmamış sanırım Ferhat Bey." dedikten sonra asılan suratına dayanamayıp "Ellerinize sağlık Şefim, bu hayatımda yediğim en güzel sandviçti." diyerek gülümseyince "Gerçekten mi?" diye heyecanla yükselince sırıtarak "Gerçekten de öyle, ne tepki vereceğini merak ettiğimden başta çokta beğenmediğimi söyledim ama sen üzülünce kıyamadım daha fazla." dedim gözlerimi kaçırarak gülümseyerek. "Çok sevindim beğenmene, her ne kadar başta şaka yapsan da bunları senden duymak gurur verici Melek Hanım." diye gülümseyerek sitem etti. Ben de utanarak" Hadi ama yola çıkmıyor muyuz? "diye konuyu hemen değiştirdim.
"Tabi emniyet kemerini bağladıktan sonra yola koyulabiliriz." diyince emniyet kemerimi bağladıktan sonra "Hazırım, gidelim bakalım şu ormanın kıyısına da nasıl bi yermiş görelim." diyince "Huzur verici bir ambiyansı var beğeneceğine eminim." diyerek gaza yüklendi Ferhat ve yola çıktık. Usulca arabayla giderken mezarlığa yaklaştığımızı görünce gözlerimi kapatıp "Burdan hızlı geçer misin Ferhat?." dedim.
"Melek gözlerini açar mısın? Bak etrafta kimse yok. Korkma ben yanındayım. Böyle yaparsan aşamazsın ama bu korkunu, sende travma olur. İstersen elimi de tutabilirsin yanında olduğumu hissetmek için." diyince Ferhat'ın ellerinin tutarak o yabancıyı görmemeyi dileyerek gözlerimi yavaş yavaş açarken mezarlık netleşiyordu. Bir sorun yok gibiydi derken gözüme ilişen topraktaki kanı farkedince çığlığı bastım. Bir anda ani frenle duran Ferhat" Ne oldu Melek, iyi misin? Ne gördün? " diye sordu panikle.
" Kan gördüm, kan var toprağın üstünde. Rüyamdaki gibi." diyince "Ne? Emin misin? Belki bir göz yanılmasıdır." diye şok oldu Ferhat.
"Eminim, gördüm işte. Toprağın üstünde kan birikintisi vardı." dedim titreyen sesimle.
"Kapılarını kitle ve ben gelene kadar hiç bir yere ayrılma. Ben bakıp geleceğim." diye tembihledi beni.
"Lütfen, ne olur gitme. Beni yalnız bırakma burda Ferhat." diye ısrar etsem de "Hayır, emin olmak zorundayım. Gidip bakacağım. Sen burda kal ve beni bekle. Hemen gelecem ve ne olursa olsun arabadan inme tamam mı?" diyince "Peki tamam ama dikkat et lütfen ve hemen dön." dedikten sonra Ferhat arabadan bir hışımla indi. Ben de Ferhat'ı dinleyip arabanın kapılarını kitleyip edişeli bir şekilde beklemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Susamış Mezarlık
VampireGiriş: Yağmurlu bir gece ay ışığının parlattığı bir mezar taşının başında oturan adamı görünce irkildim. Ağzından akan kanlar gözlerimi kamaştırıyordu. Tüm korkaklığıma rağmen attığı kahkahalara kulak asmadan önünden öylece geçip gidemedim. Merakım...