Gök gürültüsünün sesiyle yatağımdan fırlayarak uyandım. Bir anda kendimi yatağımın en soğuk tarafında kan ter içinde buldum. Rüya olmasına sevinemedim bile çünkü bu başka bir şeydi. Gördüğüm diğer rüyalarda hiç böyle bir şey hissetmemiştim. Gerçek gibiydi, rüya olamayacak kadar... Hem de işin ürpertici ve tuhaf tarafı ise evimizin yakınındaki mezarlığın rüyamdaki mezarlıkla aynı olmasıydı. Oldum olası korkmuşumdur mezarlıklardan... Gecenin bir yarısı beni uykumdan uyandıran bu gerçekçi kâbusu unutmanın en iyi yolu sevdiğim adamın rahatlatıcı sesiydi. Hiç şüphesiz telefonu elime aldığım gibi aradım ve gördüğüm rüyayı anlatmaya başladım. Titrek sesimle ona ne kadar gerçekçi olduğundan bahsettim. Ne kadar korktuğumu anlamış olacak ki gözlerimi kapatıp sadece onu dinlememi istedi. Güzel şeyler düşünmemi istedi benden, ben de onunla beraber geçirdiğimiz güzel günleri düşünmeye başladım. Ve gelecek daha da güzel günleri düşlemeye devam etttim. O tatlı sesinin tınısında kendimi kaybettiğimden, farkına varmaksızın ne kadar cesur bir kadın olduğumdan bahsedip beni cesaretlendiriyordu. O, benim aşkımdan habersiz bir şekilde telefonun diğer ucundan beni rahatlatmaya devam ederken ninni gibi gelen sesi beni çok rahatlatmıştı. Yatağımda uzanmış, bir yandan onun sesi, diğer yandan yaşadığımız güzel anlar içinde uyuyakalmıştım. Yarım kalan uykum tamamlanmış ve bu kötü kâbusu bana unutturmuştu ta ki sabah olana kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Susamış Mezarlık
VampirGiriş: Yağmurlu bir gece ay ışığının parlattığı bir mezar taşının başında oturan adamı görünce irkildim. Ağzından akan kanlar gözlerimi kamaştırıyordu. Tüm korkaklığıma rağmen attığı kahkahalara kulak asmadan önünden öylece geçip gidemedim. Merakım...