seven

572 49 20
                                    

Bölüm şarkısı: EXO CBX- Paper Cuts 


Jongin'in evi aileme göre okula çok daha yakındı. Normalde alışkın olduğum sabah trafiğine yakalanmamak beni mutlu etse de her şey üniversitenin girişine park edilmiş üç siyah aracı görmeme kadar sürmüştü. Bir şeylerin yanlış gittiğini fark etmiştim. Ben dar virajdan sapıp okulun güvenliğine gelmeme metreler kala araçların bir tanesinin önümü kesmesi de tahminlerimi yanıltmamıştı.

Arkamda araç trafiğinin olmasını umarak dikiz aynasına göz attığımda hayal kırıklığına uğradım. Bomboştu. Saat çoktan 9'u geçmiş ilk ders başlamıştı. Öğrencilerin hepsi kampüsteydi. Siktir.

Nizamiyenin girişine metreler olsa da buradan güvenliklerin beni fark edeceğini sanmıyordum. Fark etseler bile eğer babamın adamlarıysa susturmasını iyi bilirlerdi. Sıçmıştım.

Önümü kesen araçtan inen bir adamı görünce kaşlarım çatıldı. Bu adam doktor olan dayımın baş yardımcılarından biriydi. Arabama doğru ağır adımlarla ilerleyip gözlerindeki donuk bakışlarla kapıyı açmam için işaret yaptı.

Seçeneklerimi kafamda sıralamaya çalıştım. Kaçmaya çalışsam muhtemelen beni takip ederler en sonunda yakalarlardı. İnmemek için arabadan ısrar etsem yine sonucu değiştirmeyecekti. Oflayarak kafamı birkaç saniyeliğine direksiyona dayadım. Ardından kontağı kapatıp araçtan indim.

"Sizi bu arabaya alalım efendim" dedi adam. Tek elini uzatmış elimdeki anahtarlara bakıyordu.

Elimde anahtarın izi çıkacak kadar sıkıp sinirimi bastırmaya çalıştım. Yumruk olan ellerim bir bokuma yaramayacaktı. 10 kişiden fazlaydılar.

İçimden saydırdığım küfürlerle birlikte teslim olmuşçasına düştü omuzlarım. Anahtarı ona uzatıp gösterdiği arabaya ilerdim. Siktiğimin hayatına ne kadar alışsam da yenilmiş gibi hissetmekten kendimi alamıyordum.

Arabanın pahalı deri koltuklarına kendimi bıraktığımda öndeki iki adam göz ucuyla bana baktı. Göz korkutucu kas yığınına sahip alfalardı. Üzerlerindeki siyah takımlar bile kaslarından yırtılacak gibi duruyordu.

Onların aksine ufak tefek olan dayımın beta yardımcısı yanıma oturduğunda ikimizde konuşmadık. Adamlarından biri benim arabama binmiş konvoy halinde ilerlemeye başlamıştık.

Anlamadığım şey neden dayımın adamlarının geldiğiydi. Çünkü ben araçtan inenlerin babamın adamları olmasını beklemiş, güzel bir dayağa hazırlanmıştım kendi kafamda. Fakat değildi. İlginçti.

Annem ve babam elbette ki aşk evliliğiyle evlenmemişlerdi. Mantık evliliğiydi. Babamın ailesinin sahip olduğu ON holdinge karşılık, annemin ailesinin şirketler grubu Namsan hastaneleriydi. Kore'de her semtte bir tane mutlaka bulunan VİP hizmet sağlayan iyi özel hastanelerdi.

Yanımdaki adamlar ise en küçük dayım olan benim alfa tedavimi yapan dayımın adamlarıydı. Hastanelerin en meşhurunda baş hekimdi. Alanında iyi bilinen ünlü bir doktordu. Bu işte annemin bir parmağı olduğunu hissediyordum.

Düzenli olarak her ay tedaviye gitsem de bu ay henüz zamanım gelmemişti. Ayın ortasında giderdim genelde, ayın başında değil.

Ben düşüncelere dalmışken çoktan hastaneye girmiş yanımdaki adamlarla birlikte yürümeye başlamıştık. Ben dayımın ofisine gideceğimizi beklerken onlar asansörle -3. kata basmaları beni işkillendirmişti. Zaten bugün her şey bir garipti.

Yarı karanlık koridordan geçerken kendimi hastanede olan bir korku filminde gibi hissediyordum. Yanıp sönen bozuk floresanlar eksikti bir tek. Morg bile bir üst katta kalıyordu asansörün yanındaki yazılardan okuduğum kadarıyla. Ne halt ediyorduk burada?

When the Chick Lied to the Bear~ SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin