5.bölüm

83 9 51
                                    




Sabahın ilk ışıkları ufukta gözükürken, geceden beridir kaçıncı olduğunu bilmediği sigarasını küllüğün içerisine bastırdı.

Son bir kaç  zamandır uyku tutmadığı mavi gözlerini telefonda gezdirmeye başladı.

Ondan da sıkılmaya başlayınca, içeriye girmeye hazırlanırken, koridorda; hayatında ilk defa kullanmak zorunda kaldığı haplar yüzünden uykusundan olan Oğuz'la karşılaşmıştı.

Birbirlerine verdikleri ufak bir baş selamından sonra Oğuz tuvalete girerken Batu ise arkasında bıraktığı balkona geri dönmeye karar vermişti.

Boş paketin içerisine bir dal olsun bulma umuduyla bakınırken, sağ tarafında Oğuz'un sigara uzatan eline denk geldi.

Yana kayıp oturması için yer açtığında, Oğuz ağzında tuttuğu sigarasıyla birlikte kendisininkini de ateşledi.

Uzun boylu genç , az önce kendisinin seyre daldığı deniz manzarasıyla Oğuz'un göz göze olduğunu farkedince onu incelemeye başladı.

Sarıya kaçan hafif uzun saçları, uykusuzluktan etrafı gölgelenmiş yeşil gözleri ve şiş gibi duran pembemsi dudaklarıyla şirin birine benziyordu.

Bu zamana kadar onu çok incelemişti fakat ilk defa bu kadar yakından baktığı için her zaman olduğundan daha uzun tuttu bakışlarını.

Oğuz gözlerini şehrin deniz manzarasından çekip yanı başındaki mavi gözlerin deniz manzarasına denk getirdiğinde genişçe gülümsedi.

"Uyku tutmamış"

Batu'nun cümlelerine; "sence tutmaması normal değil mi ?" Diyerek karşılık verdi ve sigarasını dudaklarının arasına alarak bir kez daha içine çekti.

"Sayıklıyordun bugün baya, halüsinasyon gördün anlaşılan" Oğuz duyduklarıyla birlikte gördüklerini hatırlayınca gerilmişti.

Yinede bozuntuya vermeden "ne gördüğümü hatırlamıyorum, ne diyordum ki ?" Diye sordu.

Batu hafif gülümseyen dudaklarının arasından "ben de hatırlamıyorum" derken gülümsemesi genişlemişti.

Yeşil gözlü genç de ona aynı şekilde karşılık verirken, kendi dudaklarının kıvrımları arasında rahatlamış olmanın imzası vardı.

Güneş iyiden iyiye ben geldim demeye başladığında ikili odalarına dağıldılar.

...

Sert geçen akşamın sonrasında uyuyamamış, kullandıklarının etkisiyle sabah kahvaltıya da katılamamıştı.

Arabasından inerek küçük tekel bayiinin kapısını araladı ve çalışana selam verdi.

"Bir tane marlboro tuch alabilirmiyim?"

Cüzdanı cebinden ayırarak parayı kasanın üzerine bıraktı.

Dışarı çıktığında midesi pek almasada, geceden beri tükettiği tek şey olan sigarasından bir dalı daha dudaklarının arasına misafir etti.

Zaten onu bile canı çeksede içemiyor, yarısında söndürüp atıyordu.

Arabasına doğru ilerleyip koltuğa yerleştiğinde, devresi olan Kerem'e beklediğini belirten bir mesaj yolladı.

Kısa süre içerisinde arabanın sağ kapısı açıldı ve mesaj bile yerine ulaşamadan iş arkadaşı yanına ulaşmış oldu.

Onlar bazen sohbet edip bazende Oğuz'un köstebeklik işinden konu açarken öbür tarafta Batu uzun zamandan beri başındaki belalardan ötürü fırsat bulup yanına uğrayamadığı annesinin odasına doğru adım atıyordu.

Kapıdaki, onu görünce cilveleşmeye çalışan sekreterden annesinin orada olup olmadığını öğrendikten sonra içeriye girdi.

...

Küçük ve şirin kafede, başına gelen şirin olmayan dertlerinden bahsederken Kerem'in "oğlum bu böyle olmayacak, bu gidişle keş olup çıkacaksın birşey bulduğunda yok zaten" demesiyle kaşığıyla oynayıp durduğu çayından zar zor bir yudum aldı.

"Yokmu bu herifin babasına ulaşabileceğimiz daha kısa bir yol iki ay oldu" Oğuz duyduklarının doğruluğu yüzünden oflayıp iç çekerken, birden aklına bir fikrin gelmesiyle biraz düşünüp konuşmak için hazırlandı.

"Evde sadece Batuhan'ın girip çıkabildiği bir oda var, oraya girebilirsem belki de aradığımız şeyi bulabiliriz"

Kerem geri doğru yaslanırken
"ya yakalanırsan ?" Diye sormadan edemedi.

İkili öylece birbirlerine bakıp içten içe olabilecek senaryoları düşünmeye başlamışlardı.

...

Yapması gerekeni yapmak için odanın kapısına doğru ilerlerken, cüzdanından kredi kartını çıkardı.

Kapının önünde durduğunda, kartı  üstten aşağı doğru indirerek kilit kısmına gelince döndürdü.

Kapıdan çıt sesi duyduğunda kulpu çevirerek içeri doğru girdi.

Sessiz olmasına gerek yoktu çünkü evde yalnızdı. Yine de çok gürültü yapmamaya özen gösteriyordu.

Masanın üzerindekileri, çekmeceleri, dolapları milim milim özenle incelerken hiç birşey bulamayacağına dair karamsarlığa kapılamaya başlamıştı bile.

O sırada gittikçe yaklaşmaya başlayan adım sesleri, Oğuz komiseri de içerisindeki korkuya adım adım yaklaştırırken, Oğuz  elinden başka birşey gelmeyeceğini anlayıp, dizi-film klişelerine güvenmek zorunda kalarak saklanabileceği en yakın ve en mantıklı olan koltuğun arkasını seçti.

Kendisini atlet katlar gibi ikiye katlayarak saklandığı siyah deri koltuğun arkasında, gerek gerginlikten gerekse sıkış tepiş olmasından dolayı pekte rahat hissetmiyordu.

Adım sesleri, gizli gizli girdiği kapının önünde soluklandığında, Oğuz kapıyı girdikten sonra ne olur ne olmaz diyerek kapatmayı akıl edebildiği için Allah'a şükür kendisine de teşekkür ediyordu.

Batu'nun telefonda konuştuğunu farkedince kulak kesilmeye başladı.

"Baba, ben nereden bileyim? Onlar dediler diye duyum almadık mı ? Sen de öyle söylemedin mi ? Önce adamlarımdan birini öldürtüp o değilmiş diyorsun, sonra mekanını bastığımız adamlar için onlarda değilmiş polise mekanımızı ötenler diyorsun!"

Batuhan yaşadığı şeyleri birde kendi ağzından duymasıyla iyice sinirlenmiş az önce Oğuz'un kurcaladığı dosyaları masanın üzerinden yere fırlatmıştı.

"Hangi orospu çocuğu o zaman?" Sakinleşmeye çalışarak masaya geri oturduğunda bir süre karşı tarafı dinledi.

Oğuz, şuan burada yakalanma korkusunun üzerine birde baştan beri yaşadığı fark edilme korkusunu da ekleyince kendini anlayamazlar diyerek ikna etmeye çalışıyordu.

Bu yaşına kadar yaşadıklarının toplamının, bundan sonrakilere fragman bile olamayacağını bilmeden...

TETİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin