*2 Hafta Önce*
'Ucube!'
'Lanet olası ezik, silik olmaya mahkumsun, silik bir can parçası olmaktan daha ileri gidemezsin.'
'Sana insan bile diyemiyorum. Artık seninle olmak istemiyorum!'
''Kapat çeneni! Seni duymak zorunda değilim. Seni hissetmek zorunda değilim.''
'Ah, öyle mi? Ama sana bunları söyleyen ben değilim. Bunları kimin söylediğini hatırlıyorsun değil mi?'
'Seni asla sevmedi, Xiao Zhan. Sen her zaman bir eziktin onun için. Bu seni kırıyor mu yoksa?'
Kahkaha sesi... durmak bilmeyen ve arttıkça kulaklarımı koparma isteği uyandıran kahkaha sesleri. Durmuyorlardı, durmayacaklardı. Beni bu şekilde yaşamaya mahkum etmişlerdi ve kurtulamayacaktım. Kaçsam bile yolumu bulamayacağım bir ormanın, uyusam bile uyanamayacağım bir kabusun içindeydim. Yıllardır benimleydiler, bedenleri gitse bile.
Simsiyah saçları birbirine girmiş, torbalanmış ve morarmış gözaltlarına sahip, çatlamış dudaklarında deriyi kemirmekten kanatmış ve akan kanı çenesine akıtmış, gözleri seğiren yansımama baktım. Gözlerimin içinde sırıtarak bana baktığına emin olduğum varlığa katlanamayıp gözlerimi sımsıkı kapattım.
'Xiao Zhan, sen hiçbir şeyi hak etmiyorsun. Bu dünyaya kazandırdığın hiçbir şey yok sadece zaman kaybısın.'
Ellerimi lavabo mermerlerinden çekerek sımsıkı ağzımı kapattım. Havaya karışmak için çırpınan inlemelerimi ve hıçkırıklarımı avuçlarıma hapsettim. Vücudumun her zerresi mahkum olmaya mahkumdu, benim için bir özgürlük yoktu...
Bir elimi lavaboya indirip musluğu açtım. Islanan elimle ensemi ve alnımı rahatlamaya çalıştığımda daha çok sıcakladığımı hissetmemle panikledim. Tıpası kapalı olduğu için lavaboya dolan suya izlemek için gözlerimi açtığımda vücudumdan daha sıcak olan bir şeylerin aktığını hissettim.
Gözlerim korkuyla aynayı bulduğunda boğazımdan çıkan hırıltıları bastıramadım. Kirlenen diğer elim dudaklarımdan kayıp gittiğinde karşımdaki yabancı yansımaya bakakaldım. İyileşiyordum, varlığım dünyaya tekrar kazınırken dudaklarım büküldü. Nereye kayacağını şaşırmış dudak kenarlarım ayriyeten ağladığım için titreyerek yukarı ve aşağı bükülüyordu.
Senelerdir gözümden bir damla yaş bile akmamıştı. O sözler sarf edildiğinde ve sonrasında asla ağlayamamıştım. Eve gelip yorganımın altına girdiğimde bile boş boş duvara bakmış sonrasında uykuya dalmıştım. Onları her gün görmeye devam ettiğimde bile hiçbir şey değişmemişti, içimin yanmasına rağmen bir kez bile ağlayamamıştım. Kendi kendimi döverken, aynaları kafamla kırdığımda, yanlışlıkla kendimi yaktığımda bile ağlayamamıştım. O zaman değil de neden şimdi?
'Belki de iyileştiğini sanırken ölüme daha çok yaklaşıyorsundur. Sence bu mümkün değil mi?'
Ses kafamın içinde yankılanmaya devam ederken derin bir nefes aldım. Ne olursa olsun ufak iki damla gözyaşı hayatımın dönüm noktası olacaktı. Dönüşü ben yapacak olsam bile iki damla gözyaşı bir hayata bedeldi.
'Zhan-zhan, uyuyor musun yoksa?'
'Seni sevebileceğime inandın mı gerçekten? Seni kullandığımı hiç fark etmedin mi?'
'Acınası herif!' Kahkaha sesleri artmaya, canımı söküp alan sözler yinelenmeye devam etti. Korktum ama artık kaçamazdım, artık tepki verebilirdim. Senelerin öcünü alamasam bile hak ettiğimi yaşayabilirdim. Kafamı iki yana salladım ve musluğu kapattım. Önce taşmak üzere olan suda dalgalanan yansımama baktım sonra da aynaya. Dudaklarım bu sefer istemli bükülürken aynadaki canavara sırıttım ve yüzümü soğuk suya gömüp her şeyi bulandırdım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bloody Memory|Yi Zhan
FanfictionKirli kanını kalbime ilk akıttığında on altı yaşında bir çocuktum. Vücudum o kanı benimseyip onunla büyüdü, onunla gelişti fakat sen beni büyüttüğünü sandığım bu zehri bedenimde her geçen gün daha da benimserken bile yanımda değildin, Yibo. Zehrini...