Rahatsız deri koltukta o garip sesin çıkmasını göze alarak tekrar kıpırdandım. Koskoca Vogue'un CEO'su ile görüşmek üzere olmamdandır belki oldukça gergindim. Stresten iştahım kesilmiş ağzıma tek lokma bir şey atmadan görüşmeye gelmiştim.
Bir de derginin yeni editörü oluyormuşum, diye düşündüm ve sonra buna güldüm. Hadi ama! Benim böyle büyük bir derginin editörü olabilmek için yeterli deneyimim yoktu. Bunun olasılığı bile heyecandan ellerimin titremesine sebep oldu.
Bir süre ofis içinde koşturan insanları gözlemledim. Koridor zeminine vuran topukluların sesi hiç kesilmiyor, daha sabahın körü olmasına rağmen çalan telefonların ardı arkası kesilmiyordu.
Kambur durduğumu fark edip duruşumu düzelttim. Dina şimdi yanımda olsaydı sırtıma iki kere vurur sonra da 'Yaşlanınca sırtında ninja kaplumbağalar gibi koca bir kambur olacak.' derdi. İş görüşmesinden sonra onu ve Leo'yu görüntülü aramayı aklımın bir köşesine not ettim.
"Bayan Jones?" Kısa boylu, hafif toplu bir kadın tatlı ses tonuyla konuştu.
"Evet benim."
"Bay Treynor görüşme için müsait." Kafamı onaylarcasına sallayıp eteğimi çekiştirerek kalktım. Sekreter önümden yürüyerek yolu gösteriyordu ben de o sırada üstümü başımı düzeltip kendimi görüşme için cesaretlendirmeye çalışıyordum.Büyük cam kapının önünde durduğumuzda derin bir nefes aldım. Sağımda duran isimliği okudum. 'Matthew Treynor. CEO'
İşte, dedim içimden. Kariyerinin dönüm noktasını yaşamak üzeresin Anna. Seninle gurur duyuyorum.Sekreter kapıyı iki kere tıklattı. İçeriden onay alınca kapıyı açmadan ona teşekkür ettim. İçeri girdiğimde algıladığım ilk şey sandal ağacı aromalı tütsü kokusu oldu. Sayesinde biraz rahatlarken Bay Treynor'un masasının önüne gelmiştim bile. O da ayaklanınca elimi tanışmak için uzattım. Uzattığım elimi nazikçe alıp öptü. Kibarca tebessüm ederek işaret ettiği yere, deri koltuğa oturdum. Bu insanların deriye karşı bi takıntısı vardı anlaşılan.
"Sonunda tanıştığımıza çok sevindim Bayan Jones. Amerikan kaynaklarım hakkınızda övgü dolu birçok şey söylediler."
"Ben de tanıştığımıza çok sevindim Bay Treynor. Kariyerinizin sıkı takipçisiyim." Kızaran yanaklarımla gülümsedim.
Söylediklerime karşılık çok nazik olduğumu söyledi. Ardından bir şey içip içmeyeceğimi sordu ona filtre kahvenin hiç de fena olmayacağını söyledim. Kendine de bir kahve söyledikten sonra yazılarımdan bahsetmeye başladı.
"Özellikle geçen sene New York Times'ta yayınlanan köşe yazınız beni çok etkiledi. Konusu da oldukça ilgi çekiciydi."
"Yazarken çok keyif almıştım. Hindistan'a gidip o küçük kızla tanışmak ve yaptığı eserleri yerinde incelemek gerçekten de benim için çok çığır açan bir seyahat oldu."
"7 yaşında bir çocuğun yapabileceklerinin bir sınırı olmadığını düşünüyorum artık. Gerçekten müthiş bi deha!"
Ve birkaç yıl önce yazdığım makale hakkında bir süre daha konuştuk. Konuşurken tek düşündüğüm iş teklifini ne zaman yapacağıydı.
"Bayan Jones, hangi pozisyon için bu görüşmeye geldiğinizi biliyor musunuz?"
"Dürüst olmak gerekirse, hayır bilmiyorum efendim."
"Editörümüz- yani eski editörümüz Samantha Clark görevinden ayrıldı. Bunun üzerine Amerika'dan bir öneri mektubu aldım. Mektupta sizin muhteşem çalışmalarınızı okuyunca etkilendim açıkçası. Ve bu pozisyon için en iyi adayımız olduğunuzu düşünüyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cure
Fanfiction"Neden izin vermiyorsun bana?" dedi adeta sinirden soluyarak. "Neden seni iyi hissettiren her şeyi kendinden uzaklaştırıyorsun?" Bana yaklaştı, kollarımı kavradı ve gözleriyle ruhumda bir keşfe çıktı. "Bırak da sana iyi geleyim." Alnını alnıma day...