Yabancıdan gelen cevaba oldukça şaşırmıştım. Çünkü kabaca söylemek gerekirse hiç de ünlü birine benzemiyordu. Ama tabi bu önyargımın saçma olmasıyla birlikte dün yaşadıklarımdan günümüz ünlülerini pek tanımadığım oldukça belliydi. Çocuğu biraz daha inceledim ve önceki yargıma tekrar inandım. Gayet sıradan biri gibiydi, aşırı şık ve pahalı şeyler giymiyordu . Üstünde hepimizin sahip olduğu basit gri bir kapüşonlu vardı ve anlaşılan o ki tanınmamak için kapşonu kafasına geçirmişti.
"Hiç ünlü birine benzemiyorsunuz." Dedim tüm patavatsızlığımla. Düşünmeden konuşmuştum. İçtiğim birkaç şişenin ortaya çıkardığı bir davranışım olduğunu varsaydım. Söylediğim şey karşısında güldü ve nihayetinde kapüşonunu kafasından çıkardı. Yüzüne loş ışık daha belirgin vurduğu anda tanıdım onu. Dün geceki araştırmam sağolsun.
"Bir dakika seni tanıyorum. Liam-" heyecanla yerimde dikilip ardından soyadını hatırlamakta zorlanarak tezgahta uzun, şekilli tırnaklarımla ritim tuttum. Birkaç kez konuşmak için girişimde bulundu ama işaret parmağımla 'bir dakika' işaretini yaptığımda sabırla soyadını hatırlamamı bekledi. Ardından geçen birkaç dakika ardından pes ettim. "Üzgünüm isim hafızam çok zayıf."
"Ben Liam Payne." dedi elini tokalaşmak için uzatırken. "Ben de Anna Jones." Uzattığı eli nazikçe sıktım ve gülümsedim. "Vay Jones demek! Bu çok havalı." "Teşekkür ederim. Senin soyadın da oldukça havalı. Max Payne'i* çok severim." Bira şişemle onu gösterip ardından kafama diktim.
"Hiç oynamadım ama ismini duymuştum." Umursamazca viskisinden bir yudum daha aldı.
"İnanamıyorum! Ne çok şey kaçırdığın hakkında hiçbir fikrin yok değil mi?" şaşkınlıkla biraz da istemsizce konuştum.
Kafasını olumsuz anlamda sağa sola salladı ve mahcupça güldü. "Ben de Indiana Jones'u izlemedim aslında." Dedim az önce onun yaptığı gibi umursamaz bir tavırla. Suratı o kadar komik bir biçim aldı ki çakırkeyifliğimin verdiği sersemlikle birlikte kendimi gülmemek için tutmak baya zor oldu. Hayret içinde sordu: "Asıl sen nasıl Indiana Jones izlemezsin! Hadi ben oyunu oynayamadım ama bu-" viskisini tutmayan eliyle beni gösterdi "-koskoca seriyi izlememek daha büyük kayıp."
Umursamazca omzumu silktim. "Daha çok kitap okumayı tercih ediyorum sanırım. Ayrıca arkeoloji ve tarihle yıldızım hiç barışmadı." Anlarcasına kafasını salladı. "Ben de tarihi sevmem." Diyerek katıldı bana. "Ama Max Payne'i severdin." Tamamen ona dönerek konuştum. "Sanırım bir şans vermeliyim. İlk fırsatta oynayacağım." Konuşması biter bitmez viski bardağını kafasına dikerek bitirdi. Barmenden vakit kaybetmeden ilave istedi.
"Zor bir gün olmuş gibi içiyorsun." Alkol ile uyuşmaya başladığımdan vereceği cevap 'seni ilgilendirmez.' Olsa bile aldırmayacaktım. O yüzden de son bir saattir aklıma ne geliyorsa söylüyordum zaten. Birkaç kez konuşmayı denedi ama hep tereddütle sustu. "İstemiyorsan bahsetmene gerek yok. Beni ilgi-" Lafımı aniden bölerek tek solukta konuştu. "Sophia ile ayrıldık." Tuttuğu nefesi sıkıntılı bir şekilde verdi.
Ünlü dramalarından kaçmam boşaydı sanırım. Dün öğrendiğim şeyden sonra -ki bu üzerimde inanılmaz bir stres yaratıyordu- şimdi de aynı grubun bir başka üyesinin sevgilisinden ayrıldığını öğreniyordum. Sırlar gittikçe artarken iç sesim kendini duyurdu. 'Zaten sarhoş olmana az kaldı bütün bunları unutacaksın. Hem onun içişine bakılırsa o çoktan sarhoş ve bunu sadece içinde tutamadığı için söylüyor. Başka içki içme ve bu çocuğu bu durumdan kurtar!'
İç sesim sürekli birilerini kurtarmamı söylemesi oldukça can sıkıcı bir durum halini almaya başlıyordu ama birisini iyi hissettirebileceksem bunu yapabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cure
Hayran Kurgu"Neden izin vermiyorsun bana?" dedi adeta sinirden soluyarak. "Neden seni iyi hissettiren her şeyi kendinden uzaklaştırıyorsun?" Bana yaklaştı, kollarımı kavradı ve gözleriyle ruhumda bir keşfe çıktı. "Bırak da sana iyi geleyim." Alnını alnıma day...