Üzerimde bir ağırlık, tarifi imkansız. Kalbimde bir sızı ,anlayamayacağınız. Saçlarımda biraz kırıklık, benim yüzümden.
Hayır, hayır.
Senin yüzünden. ve ben, en az saçımdaki kadar kırıklarla, kalbimde sızılarımla, üzerimdeki ağırlıkla sana geldim. Düşünsene, hayata tutundum ve sana geldim.
Umut. Belki değil belki biraz.
Ne önemi var ki?
Benim de yok ki bir önemim. Kimin var ki?
Kimsenin yok, herkes boş, herkes herkesleşiyor işte.
Belki bir gün gelecek beni tanımayacaksın.
Ya da tanımamazlıktan gelirsin.
Ama ben anlarım.
Gözlerin bana hiçbir zaman yalan söylemez.
Bu yüzden bakmazsın gözlerime.
Tüm bedenim, tenimin her noktası, ciğerlerimin alıştığı o koku, parmaklarımın hâla hissetmeye çalıştığı tutam tutam dağılan saçların... Hepsi sana ait.
Beni bunlardan mahrum bırakacağını bile bile sana bıraktım ruhumu. Onu öldüreceğini bile bile kalbimi avuç içlerine bıraktım. Ben her şeyi sana bıraktım Taehyung.
Senden bana hiçbir şey kalmadı ama ben sana her şeyimi bıraktım.
Benden bana da bir şey kalmadı.
Bak kollarının arasındayım yine.
Sana sahibim. Sahiptim.
Çünkü birazdan gün doğacak ve sen bir hayal gibi kollarımın arasından uçup gideceksin.
Bak gözlerimi bile açamıyorum sana bakmak için.
Biliyorum Taehyung. Sen de uyumuyorsun.
Ama söyleyecek bir şeyimiz yok ki bakalım birbirimize.
Sana sıkı sıkı sarılıyorum ama aklım ne kadar uzak aklına.
Gerçekten gidecek misin Taehyung?
Benden gidiyor musun?
O kadar korkuyorum ki kalbim göğsünün altında tir tir titriyor, öyle ki sen bile fark ediyorsun korkumu.
Daha da sıkılaştırıyorsun kollarını.
Burası Dünya'da Dünya'dan kaçabildiğim tek yer.
Orayı benden alıyor musun?
Beni seviyor musun?
Onu bile bilmiyorum. Söylemedin. Belki söyleyemedin ama o kadar eksik şey ver ki neresinden tutarsan tut elinde kalıyor.
Her şeyi eksik bırakıp gidemezsin.
Çektiğim acıyı hissediyorsun, çaresiz hissediyorsun. Tıpkı benim gibi.
Her kesilen nefesimde, derin bir iç çekiyorsun ve göğüsün göğüsümle bir oluyor.
Huzur doluyorum.
Ama hâla korkuyorum.
Kayıptım, bu büyük ve acımasız dünyada kaybolmuştum. Ne geçmişim belliydi ne bugünüm ne de geleceğim. Benim kitabımda sayfalar kopuktu. Kaybolmuştu o sayfalar bir daha geri gelmemek üzere. Kayıp sayfaları bırakalı çok olmuştu, sağlam sayfalara tutunmaya çalışıyordum ama sağlam sayfalar boştu. Ben boştum. Tam olarak ne istediğini bilmeyen, geçmişin ve geleceğin arasında kaybolmuş bir boşluktum. Ne uğruna yaşamak isteyeceğim bir şeye sahiptim ne de yaşamamı isteyen birisine. Yalnızdım. Yalnızlık, belki ölümden bile kötüydü. Biliyordum, çünkü ben yalnız doğmuştum, yalnız büyümüştüm ve yalnız ölecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nobody saw him die, Taelice
Fanfiction"Herhangi bir gecenin herhangi olmayan bir saatinde, Saat tam 4'te."