2: beklenmedik nostaljinin kalp ağrıları

3K 450 418
                                    

"bir şeyler içmeye gitmek ister misin?"

iş için saat ona kadar izin almıştım aslında. uygundum ama asıl soru, ister miydim sorusuydu. ister miydim? karşında ağlamadan yaklaşık bir saat geçirebilir miydim? yapabileceğimi sanmıyordum. bunları düşünmek, uzun bir süre duraksamama sebep olmuştu.

"işin varsa sonra da ayarlayabiliriz."

"yok, hayır. saat ona kadar uygunum." ne zaman karşı koyabildim ki ona?

"güzel," diye mırıldandı bahçenin binasından ikimiz çıktığında. sanırım karısı da o bahsettiği dükkana girmişti. "istiyorsan benim arabamla gidelim, geri buraya bırakırım seni."

kafamı yukarı aşağı salladım sadece. arabasının nerede olduğunu bilmediğim için onun adımlarını izlemeye başladım ve cebinden çıkardığı araba anahtarından kilidi açmasıyla sokağın sonuna doğru park ettiği siyah ve lüks arabasının ışıkları yandı.

"park yeri çok zor buldum." mırıldanarak konuştuğunda ona çektim gözlerimi.

"evet, ben de zor bulmuştum." dedim arabasının önüne geldiğimizde, hava soğuk olduğundan dolayı ellerim hâlâ cebimdeydi. kapıyı soğuk elimle açtıktan sonra hâlâ mia'yı düşünüyordum, acaba çabuk alışacak mıydı? gidip tekrar baksam mı?

oturup kapıyı kapattığımda o da oturmuş kemerini bağlıyordu, "karın?" dedim kısık çıkan sesimle. karısının, çocuğunun olduğunu bilmek dayanılmaz bir ağırlık vermişti vücuduma, yutkunamıyordum bile. tamam, ben de evlenmiştim ama evlenmemin nedeni artık bir aile kurmak istememdi. eski eşimi de sevmiyor değildim, zorla evlenmemiştim ama şimdi karşımda changbin'i görünce bambaşka olmuştu her şey ve o ne hissediyor diye düşünmeden edemiyordum.

"hm?" dedi sürmeye başlamışken.

"onunla mağazaya gitmeyecek miydin?" yerime sinmiş şekilde ona kısaca baktığımda o da baktı kısaca.

"oh, hayır."

"tatlı bir kadın gibi duruyor." diye mırıldandım karısına ithafen. iyi bir kadın, sevecen, sahiplenici. tam senin tipin. sen de kişiliği pasif olan kişileri sevmezdin pek, bu yüzden biz o zamanlar ne kadar iyi geçindiğimizi sansak da bir o kadar terstik birbirimize. ben o zamanlar hayalet gibiydim çünkü, hayatımda bu zorluklar ile karşı karşıya kalmasaydım hâlâ öyle biri olurdum. lisenin son sınıfında o felaketler başımıza gelmeseydi ve biz birlikte devam etseydik zaten uzun sürmezdi ilişkimiz.

başını yukarı aşağı salladı sadece. aralarında sorun mu vardı yoksa bana mı karısından bahsetmek istemiyordu?

sonra gülümsedi hafifçe. "öyledir." dedi. gözlerinin parlaklığı yanında olmama rağmen belli oluyor ya da ben öyle görüyorum canımın acımasını çok sevdiğim için.

öyle. tatlı ve güzel bir kadın, yanına da yakışıyor.

yüz hatları değişmiş, çok hem de. o zamanlar karşımda genç bir çocuk varken şimdi yanımda oturan yüz hatları yerine oturmuş adam, tamamen bambaşka biriymiş gibime geliyordu.

acaba ben değişmiş miydim onun gözünden? bana kalırsa hâlâ aynıydım çünkü.

"nereye gidiyoruz?"

"yakınlarda bir kafe var, kahvaltı yaptın mı?"

hayır ama şu saatten sonra azıcık olan iştahım da tamamen kapandı.

"yaptım."

dediğim şeye kafası ile onay vermesinden sonra sokağa bakmaya başladım, eskiden yanında iken kimsenin yanında hissetmediğim huzuru bulurdum, rahat bir şekilde kendim gibi davranabileceğim tek kişiydi changbin. şimdi ise garip duygular dönüyordu içimde, yabancı gibi geliyordu ama vücudum içten içe o huzuru istiyordu onda, kandırmaya çalışıyordu bu yüzden beni.

compassHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin