Gün boyunca gözleri kapıdaydı.
Her an sanki açılıp byul içeri girecek gibi daima bir yandan oraya bakıyordu. O kadar kendini kaptırmıştı ki dersin hiçbir anını dinlememiş sadece neden gelmediğini, ekilip ekilmediğini merak ediyordu. Gün sonuna kadar devam eden bu uzun bekleyiş canını sıkmaya başlamıştı artık. İçinden kendine deli gibi hakaret ediyordu fakat buna rağmen umutla beklemeye devam ediyordu. Bir yandan ise "Tanrım ne acınası görünüyorum" diye kendini küçümsüyordu. Son dersin son dakikaları özellikle yong-sun için dehşet verici derecede can sıkıcı geçmişti. Onu nasıl bulacaktı ev adresi hatta telefon numarası dahi yoktu. Gözleri saatteydi az kalmıştı buradan çıkar çıkmaz bir yolunu bulup ona hesabını soracaktı. Söz vermişti, ümitlenmişti...
16.59
Gözlerini kısmış o son bir dakikayı bekliyor sabırsızca parmaklarını sıraya vuruyordu. 17.00 çantasını aldığı gibi hemen sıradan kalkıp herkes ona meraklı gözlerle bakarken koşar adımlarla kapıya yöneldi. İlk yapması gereken ev adresini bulmaktı bunun için psikoloji öğretmeninden yardım alabilirdi sanırım. Hiç düşünmeden öğretmenler odasına girdi. Hızlıca etrafı süzerek Bayan Lee'nin masasını bulmaya çalışıyordu. Bir anda arkasından tanıdık bir ses duydu
"Bu kadar aceleyle birini mi arıyordunuz bayan kim?" seslenen Bayan Lee'ydi. Yong-sun uzatmadan lafa girdi
"Byul'u arıyordum. Yani sizi ararken byul'u. Yani byul dan önce sizi"
"Henüz beni mi yoksa byul'u mu aradığını çözemedim"
"Özür dilerim acelem var ve cümle kurmayı unuttum."
"Önemli değil şimdi sakince cevapla aceleniz ne"
"Byul'un bana sözü vardı, bugün gelmesi gerekliydi ama gelmedi. Evini veya telefonunu bilmiyorum. Bana yardım edebileceğinizi düşünmüştüm"
"Hm belki hastadır veya uyuya kalmıştır ya da her zamanki gibi kaytarıyordur. Onun seni bulacağına eminim. Ne yazık ki adresini veremem"
"Anlamıyorsunuz eğer şimdi yardım etmezseniz benim için geç olur."
Bayan Lee etrafına göz gezdirdi öğretmenler henüz gelmemişti sakince masasına geçip küçük bir çekmeceden bir dosya çıkarttı. Dosyayı kısa bir süre inceledikten sonra içinden bir kâğıt çıkartıp yong-sun a uzattı.
"Bunu normalde yapmamam gerekiyor. Fakat seni bu kadar acele ettiren şeyin önemli olduğuna inanıyorum. Lütfen yanlış bir şey yapma"
Yong-sun gülümseyerek teşekkür edip odadan dışarı çıktı. Elindeki kâğıda biraz göz gezdirdi. "Hm, orayı biliyorum. Sana beni ekmenin ne demek olduğunu göstereceğim byul-yi" diyerek elindeki kâğıdı buruşturarak sertçe çöp kutusuna fırlattı
"Bu apartman galiba, 5. Kat dı sanırım, ah ne diye havalı gözükeyim diye buruşturup attım ki, dizi mi çekiyoruz burada!"
"Apartman kapısında şifre var! Benimle dalga mı geçiyorsunuz nasıl gireceğim" etrafına biraz göz gezdirdi ne yapabilirdi, byul-yi nin ziline basabilirdi o zaman da eğer beni ekmişse kapıyı açmaması yüksek ihtimaldi. Başkasının zilini çalsa kapıyı açmaya ikna edebilir miydi ki. Denemeye değer diye düşündü ve rastgele bir zili çaldı.
"kim o"
"Merhaba arkadaşım kapısını açmıyor başına bir şey geldiğinden korkuyorum ne olur yardım edebilir misiniz?"
"ah 9 numaranın arkadaşı mısınız? Dün akşamüstü o evden garip sesler geliyordu. Hemen açıyorum girin lütfen"
Yong-sun un kafası karışmıştı garip sesler? Ve bu çok kolay olmuştu. "Her neyse birazdan anlarım" diye geçirdi içinden
Hızlıca merdivenlerden çıkıp 9 numaranın önünde durdu, ardından birkaç defa zili çaldı.
Byul-yi gözlerini ardı ardına çalan zil seslerine açmıştı. Yattığı yerde aynı şekilde duruyordu beli tutulmuş her yeri ağrıyordu. Özellikle başı o kadar ağrıyordu ki. Bir süre kapıdaki kişinin gitmesinin bekledi ama anlaşılan inatçı biriydi. Gitmek bilmiyor üstüne zile basıp duruyordu. Yerden destek alıp ayağa kalktı kapıya yönelip kırık bir sesle
"Kimsiniz?"
"Aç şu kapıyı byul-yi" tanıdık bir sesti fakat başının ağrısı o kadar çoktu ki sesi dahi ayırt edememişti. Kilidi açıp kapıyı ardına kadar açtı.
O an yong-sun beyninden vurulmuşa dönmüştü. Karşısında sanki yürüyen bir ceset vardı. Çığlık atarak bir adım geri kaçtı.
"S-sana ne oldu"
byul hala yüzündeki yarayı fark edemediği için boş bir şekilde yüzüne baktı sadece. Karşısında yong-sun u beklemiyordu acaba ölmüş olabilir miydi? Ellerini suratına götürerek sadece tek kelime kurabildi,
"kaç saattir uyuyorum?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
moon and sun
RomanceAy,güneş'e ne kadar zıtsa onlar da o kadar zıttı birbirinden. Ortak yanları ise aynı gökyüzüne sahip olmalarıydı *wheesa da vardır