Fırlattığım pantolonumu ve gömleğimi aradım. Geç kalmıştım. Bu saate kadar nasıl uyudum diye geçirdim içimden. Birinci dersimin çoktan bitmiş olduğunu saate bakınca fark ettim. Annemin sesini duydum.
"Olcay akşam misafirlerimiz geliyor. Eğer okula gitmiyorsan evi topla biraz."
Annem böyle şeylerin umrumda olmadığını bilirdi. Genelde misafir gelince hoşgeldin der odama geçerdim, belki 10.filmimi izlerken uyuya kalırdım. Kimin geleceğini bilmiyordum ama değişen bir şeyin olmayacağı kesindi.
"Seni çok merak etmişler. Seni de mutlaka görmek istiyorlar. Akşam evde ol."
Kim beni neden görmek istesin? Ben her akşam evdeydim, akşamları plan yapacağım bir arkadaş grubum yoktu olmamasından şikayetçi de değildim. Uzaktan akrabalardır diye düşündüm.
Özensiz bir şekilde evi topladım. Bunu gelecek olan o insanlar için değil annemi kırmamak için yapıyordum.
Annem dışında kimseyi kırmaktan korkmazdım. Birine kırılmak için ona değer vermek gerekirdi. Kimse için "bir şey" ifade etmiyordum. Edebilmek ister miydim? Belki de. Yaşıtlarımla aramdaki duvarı ben örmüştüm. Uzun zaman önce. Şimdi de kendi ellerimle ördüğüm duvarı nasıl yıkacağımı bilmiyordum.
Bir şeyler birileri için mutluluk kaynağı iken, başka birinin kalbindeki sızının sebebi olabiliyordu. Ben hep buna inandım. Benim şu ana kadar hiç "mutluluk kaynağım" olmamıştı. Yaparken mutlu olduğum şeyler vardı; film izlemek gibi. Bir zamanlar vakit geçirmekten zevk aldığım arkadaşlarım da vardı. Midye yerken iyi hisseden bir insandım ben ve midye yerken kimse beni mutsuz edemezdi.
Affetmeyi sevmem. İnsanların değişmeyeceğine inandım hep. İkinci şans vermek her zaman mantıklı olmazdı. Bana yapılan hataları affetmedim. Unuttuğum halde.
"Hoşgeldiniiiiiz!"
Annemin sesini duyduğumda kapıya döndüm. İlkokul arkadaşım Zehra ve annesi gelmişlerdi. Annemle yıllardır arkadaşlardı. Biz Zehra ile anlaşmazdık. Taklitlerimi yapardı onunla istediği oyunu oynamadığım zaman anneme şikayet ederdi ve en son oynamak zorunda kalırdım.
Yıllardır görmemiştim, büyümüştü. Yıllar önceki o aptal gülümseme yoktu suratında.
Yüzü -en azından onu tanımamı sağlayacak kadar- aynıydı. Tebessüm etti, nazik bir şekilde elimi sıktı. Karşılık verdim.
Odama çıkmadım. Edilen sohbet hoşuma gitmişti ve bir zaman sonra Zehra ile derin derin sohbet ederken buldum kendimi. Yıllardır neler yaptığını, okulunu,arkadaş çevresini anlatıyordu. Bir kısmını dinlememiştim. Aylardır yaşıtım biriyle bu kadar uzun sohbet ettiğimi hatırlamıyorum. Bunaldığımı hissettim ve odama geçtim. Bunaldığımı söylememiştim çünkü anlattıklarını istekle anlatıyordu.
Mail adresimi bir kez daha açtım. Önemli klasörüne kaydettiğim mesajı açtım, sanki biri beni bunu yapmaya itmişti. Mesaj hala duruyordu. Hafifçe "yanıtla" kısmına dokundum.
"Denizinkızı. Hoşuma gitti bu isim."
Yazar yazmaz çıktım. Aklıma geldiği bir ara yeniden girip cevap gelip gelmediğine bakarım diye düşündüm. Yatmayacaktım. One Day filmini açtım.
Filmi 3.izlemem oluyordu, büyük ihtimal bir daha izlemezdim. Kadının söylediği cümle çok hoşuma gidiyordu. Kağıda yazıp yatağımın yanındaki komidinin üstüne yapıştırmıştım.
"Bir fark yaratırım sanmıştım fakat hiçbir şey yapabilmiş değilim."
Film bittiğinde sayfayı kapattım. Mail adresimin olduğu internet sayfası açıktı. Kapatmayı unutmuşum. Elim gelen kutusuna tekrar gitti. Mesajı gönderdiğim saat 22:08di. Mesajıma 22:09da yanıt gelmişti.
"Bencil. Keşke bende senin ismin için aynı şeyi söyleyebilseydim."
Sevmemesine şaşırmamıştım. Fakat genelde mesaj yazan insanlar ismim hakkında yorum yapmazlardı. Farklı olan bir özelliği de buydu belki de.
"Saçmalama!"
İçimdeki ses "farklı olan özellik" konusunda bana bunu söyledi. Ben onun ismiyle alakalı yorum yapmıştım ve o buna aynı şekilde karşılık vermişti. Bundan daha doğal bir şey var mıydı? Yazdığı ilk mesaj bir hayli hoşuma gitti diye onu etrafımdaki diğer saçma insanlardan soyutlayamazdım.
Denizin kızı. Bencil.
Odamın kapısı çaldı. Zehra karşımdaydı. Saat 12 olmuştu, gitmemişler miydi? Odama neden gelmişti? Uyuyacağımı söyleyerek yanlarından ayrıldığım için odaya gelmesi beni şaşırttı.
"Gel Zehra bir şey mi oldu?"
"Babam gelemeyecek bizi almaya bu akşam. Şehir dışına çıkması gerekiyormuş. Saat de geç olmuştu, kalmaya karar verdik."
"Yorgan mı istiyorsun? Yan odada."
Uzun süre gözlerime baktı. İnsanlarla uzun süre göz teması kurmaktan çekinirdim. Daha da doğrusu hoşlanmazdım. Bilgisayarıma diktim gözlerimi.
Koltuğa ve yatağa baktı. Oturmayı düşünüyor fakat karar veremiyor gibiydi.
"Koltuğa oturabilirsin. Yorgan almaya gelmemişsin anlaşılan."
"Sadece yanımızdan gittiğinde kendimi suçlu hissettim. Aptal aptal şeyler söyleyip bunalttım seni. Uyumamış olacağını biliyordum. Ben, özür dilerim"
"Bir daha böyle bir şey için özür dileme. Beni...İyi tanıyorsun."
Cevap vermedi. Uyumamış olduğumu biliyordu, bunaldığımı anlamıştı ve şu ana kadar kimse benim herhangi birşeyden dolayı bunaldığımı farketmemişti.
Hisleri mi kuvvetliydi? Tavırlarımdan ben mi çok belli etmiştim? Ya da çocukluktan bu yana tanıştığımız için beni iyi mi tanıyordu?
Evet birkaç senemiz birlikte geçmişti ama senelerdir görüşmedik. Beni tanıyor olması imkansızdı. Neden ona beni iyi tanıdığını söylediğimi anlayamamıştım. Sonradan buna pişman olduğum kesindi.
Bilgisayarda hala açık duran mesaja baktım. Biraz önce Zehra'ya beni tanıdığını söylemiş olduğumdan olsa gerek ona bir soru yönelttim. Bir yandan da mesajı içimden defalarca okudum.
"Sence ben o kadar da......"
"Olcay, o kadar da bencil biri değilsin. Belki bencil birisin, ama 'o kadar da' değil."
Kalktı, kapıya yürüdü ve kapı yavaşça kapandı. Ben sadece bu yaptığını izledim. Kalkmasını ve kapıya yürümesini.
Soruyu sormadım ama bana cevap verdi. Biraz önce beni bunalttığından emindi ve yanıma bunun için özür dilemeye geldi. Odaya gelirken uyumamış olduğuma emindi Zehra.
Biraz önce soruma, daha doğrusu sormama izin vermeden anlayıp cevap verdiği soruya "belki" demişti. Bu sefer emin değildi.
"Belki bencil birisin. Ama 'o kadar da' değil."
Peki ben sorumda 'o kadar' derken neyden bahsetmiştim? -Takma isim kullanmam gerektiğinde aklıma ilk bencil yazmak geliyor. Sanırım bu 'o kadar' ile ifade etmek istediğim şeyin karşılığıydı-
Ama Zehra, 'o kadar da değil' derken neyden bahsetmişti? Ona göre bu ölçüt neydi? O neyi ifade etmek istemişti cevabında?
Bilgisayarı kapattım. Yatağa uzandım. Gözlerimi kapamadan önce "belki" dedim kendime.
"Belki de 'o kadar da' bencil değilimdir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENCİL
Fiksi RemajaKimin hisleri kendi hislerinden daha önemli olabilirdi ki? İnsanları sevmek için bir nedeni yoktu. Her zaman içindeki meleği mi dinlemeliydi insan? Şeytanın fikirleri de hiç fena sayılmazdı. Bencil bir insan sevebilir miydi? Bencil birinden sevgi...