Bly Manor

1K 37 37
                                    

........................

Uzanırdık ben ve Yarim
Salkım söğüdün altında..
Ama artık kimsesizim
Yaş dökerim ağacın yanında
Yakarım ağıtımı 'Ah canım söğüt'
Salkım söğüt de ağlar yanımda.
Yakarım ağıtımı, 'Ah canım söğüt'
Yarim dönene dek bana.

Diyerek uyandım aniden. Tekli bir koltukta uyuya kalmıştım. Kapı hafif aralıktı. Biraz bakındım boş boş etrafa. Ardından doğruldum kalktım koltuktan. Bonyoya doğru gittim.
Lavaboya doğru daldım. Su birikintisinin üzerine musluktan birer damla arayla sular akıyordu. Ve yuvarlak şekiller eşliğinde kayboluyordu. Daha sonra yeni damlalar aynısını yapıyordu.
Arkama döndüm, küvete doğru yürüdüm. O da su ile doluydu. Ve suyun yansımasından kendimi gördüm. Net bir şekilde.
Ardından hazırlanıp bir taksi ile malikaneye geldim. Özel bir gün için.
Taksiden indim normal adımlar ile ve içeriye yürümeye başladım.
Konuşma başlamıştı ve bunun iç geç kalmıştım.
Herkes masadaydı. Yemeğe başlanmamıştı henüz. Gülerek şakalaşıyorlardı. Ve tebessüm ederek boş olan yere oturdum.
Konuşan kişiyle kısa süreli bir bakışma yaşadım ve ardından gözlüğünü çıkarıp tebessüm etti bende aynı şekilde. Ve konuşmaya devam etti.
Tebessüm ederken tekrar söylediği bir söz ile bakışlarım ona odaklandı.

''Birini gerçekten sevmek demek, o'nu sevmenin, o'nu kaybetmenin acısına değeceğini kabul etmek demektir.''

Bu sözden sonra bakışlarım hüzün ve yarım kalmış bir yaşanmışlık kadar etkiledi beni.
Tarif etmek gerekirse zaten olay tam olarak buydu.
Belkide kaçmak istediğim o şey ya da üzen duygularımdı. İçime gömülen, beni buna zorlayan o acı duygularım.
İçimdeki o boşluk hissi yıllardır benimleydi. Ve hiçbir zaman dolmamıştı. Dolmamış.
Tebessüm ettim tekrar ve önüme döndüm..

Yemekten sonra şömine başında viskilerle oturmuştu herkes. Sohbet ediyorlardı.
Bir hikayeden konu açıldı. Ve bende kendi hikayemi anlatmak istedim.
Bir hayalet hikayesi dedim. İçinde türlü türlü hayaletler olan. Ama aslında değildi. Ve benim olmadığını da söyledim. Aslında o da benimdi. Hem de hiç olmadığı kadar benim. İçimde yarım kalan bir konuşmanın üzüntüsü ile hikayeyi anlatmaya başladım..

.📌📌📌📌📌

Eylül 1987. Londra'da Güzel bir Sonbahar sabahıydı.
Yapraklar ağaçtan bir bir düşmüş kaldırım taşlarını süslüyorlardı. Hava hafif serindi. Yağmur ise yağdı yağacak. Caddelerde koşan çocuklar vardı. Geceden yağma yağmur sularına basarak oyunlar oynuyorlardı. Ayak üstü konuşan insanlar, nostaljik kafelerden gelen müzik sesleri, ve Londra sokaklarına yayılan kahve kokuları.
Ellerinde karton bardaklar ile, gülerek yürüyen insanlar vardı. Kimisi kol kola girmiş, kimisi el hareketleri ile yalnız yürüyordu.
Arka caddede trafik tıkanmıştı. Korna sesleri caddelerde yankılanıyordu.
İlerde kitaplarını dışarı koyan yaşlı bir amca vardı. Yağmurun yağacağını anlamış olacak ki, kitapları tek tek toplayıp içerideki cam bölmeli rafa dizmeye başlamıştı. Sırasıyla diziliydi kitaplar, kusur bulamazdınız.

Hafiften yağmur yağmaya başlamıştı işte o an. Ve yaşlı amca hızlanıp kalan birkaç kitabıda kaptığı gibi içeriye girmişti. O sırada Bazı insanlar şemsiyelerini açmış bazıları ise ıslanmayı tercih etmişti. Yağmur kimine mutluluk veriyordu kimine ise hüzün. Bunu tekrar gözlerimle görmüştüm. Belkide yağmurun üzerine yağmasına izin veren insanlar, ağlamak için bahane buluyorlardı. İzin vermeyenler ise ağlamamak için böyle davranıyordu. Kim bilebilirdi ki...

Yollarda yapraklar sırılsıklam olmuştu. Yağmurun kokusu ise ciğerinize kadar girebilirdi. O denli güzel kokuyordu. Hele birde kahve kokusuyla birlemişse. İşte ozaman ziyadesiyle harikülade bir durumdu.

The Haunting Of Bly Manor: A Love Story (gxg) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin