Hafızamdaki Kadın

246 24 4
                                    

''Dudağının kenarına kıvrılan gamzen ile baş başa kalmış gülüşüm,

Dokunmak isteseydi şayet ellerim, tenin kabul eder miydi beni ve ellerimi?''




Soğuk bir Sonbahar akşamına doğru ilerlerken saatler, yorgun hissetmişti genç öğretmen ve bir anda uykuya dalmaya başlamıştı...

Gökyüzü, yeryüzüne doğru içini dökerken, hafifçe yağan yağmur olabildiğince hızlanmış, etraftaki dükkanların renkli ışıkları tabelaları, camları, sokakları aydınlatmış, sokak lambaları ile mevcut olan sokaklar, yağan yağmurla yerini ıslaklığa bırakmıştı.

Hafif bir rüzgar esmişti o an ve seni alıp geçmişe doğru götürmüştü. Elinde renkli bir şemsiye, ama açmamışsın, ıslanmak istemiş tenin. Ve sırılsıklam olmaya başlamışsın. Üzerinde bi' mont, botların yağmurdan ıslanmış. Yürüdüğün yolda birikmiş yağmur sularına, kendi halinde sessizce bakakalmışsın. Ağlıyor gibisin sanki, ama kararsız kalmışsın.

Bir anda kaplamış hüzün bedenini, yağmurla birleşmiş yağmaya başlamış. Ellerin üşümüş, için titremiş. Ruhun ise çoktan yağmura teslim olmuş. Aklına gelmiş eski mutlu ve sıcak günlerin. O sıcak yaz akşamları. Gözlerin dolu dolu olmuş çünkü içinde buruk bir yaz özlemi hasreti kalmış.

Usulca yürümeye devam etmiş ayakların. Üşümüş ellerin, akmakta olan gözyaşlarını silmiş. İleriye doğru bakmışsın. Yürüyen renkli şemsiyeli insanlar, ıslak caddeler, yağmurdan kaçan çocuklar. Ve sen hepsinin arasında sırılsıklam yalnız kalmışsın. İçin hüzün dolu lakin, sen yüzüne buruk bir gülümseme yerleştirip, yürümeye devam etmişsin...


O an cama tıklattı aşçı Owen.. Uyuyan öğretmeni uyandırmak için.

İrkildi öğretmen ve usulca kafasını yasladığı camdan başını kaldırdı. Etrafına bakındı. Yağmur dinmişti ama hafif rüzgar vardı. O an geldiklerini anlamıştı öğretmen.

Kapıyı açtı üşümüş elleri ile ve indi yavaşça. Yürüdüğü yol farklıydı. Beyaz taşlar ve kum karışımı bir yoldu. Malikanenin kapısına uzanıyordu yol boyunca. Ve adım attığı sıra çıkan sesleri dinliyordu öğretmen. O an Owen önünde durdu öğretmenin. Ve;


''Bly'a tekrardan hoşgeldin'' dedi gülümseyerek. Bıyıkları ve sevimli gözlükleri ile rengarenk samimiyetini anlamıştı genç öğretmen. Ve gülerek karşılık vermişti ona.

O an tekrardan anlamıştı genç öğretmen. ''Hayat hayalini kurduğun değil, adımını attığın yerlerde yaşanırdı..." Ve yeni hayatı ona şimdiden, geçmişte olduğu kişiden kaçmadan hayal kurmayı öğretiyordu. Arabada gördüğü rüya ise ona ders vermişti. Kaçmadan geçmiş ile geleceği birleştirmek için. Ve yeniden yaşamak için bir yoldu. Ve artık bir öğretmen değil mürebbiyeydi.

Ve ikisi içeri yürümeye başladılar. Kapıdan içeri girer girmez kahverengi merdivenlerle göz göze geldi genç mürebbiye. Merdivenlerin üstünde asılı tabloları inceledi aşağıdan. Etrafta, konulan rengarenk çiçekler ve güzel kokuları ile dolmuştu içerisi. Dışarıdan sadece Malikane olarak gözüken bu yer aslında büyük ve sıcak samimiyet çemberiydi. İçi ısınmıştı şimdiden mürebbiyenin. Belki de olmak istediği yer için ilk adımı atmıştı.

İçeriden gelen koşma ve bağırış sesleri ile ileriye doğru baktı mürebbiye. Flora ve Miles koşarak geliyorlardı ona doğru. Daha doğrusu Miles gene Flora'yı kızdırmak için kovalama peşindeydi. Arkalarından ise ''yapmayın'' diye bağıran Hannah geliyordu.

Flora tam mürebbiyenin önünde durdu. Ve inceleyici bakışlarıyla ile ona doğru baktı. Ardından;

''Beklediğimden de güzelsiniz. Ve bu durum Ziyadesiyle harikulade'' dedi birden tebessüm ederek.

Mürebbiye gülerek eğildi ona doğru. Ve ellerini tuttu, gülerek devam etti sözlerine; ''Sende çok güzel bir kızmışsın!'' dedi..

Flora o an gülümsedi. Ve mürebbiyeyi elinden tutup Malikâneyi gezdirmek için ikna etti. Ardından Miles ve Hannah'da onlarla beraber gittiler. Owen ise mutfağa doğru yürümüştü..


Aradan saatler geçmişti. Mürebbiye odasına yerleşmişti. Üzerindeki kot ceketi çıkardı ve yatağa doğru oturdu. Aklına ilk gelen şey ise Jamie'ydi. Bakışları, gülümsemesi, sesi aklından çıkmıyordu. Tanımadığı birinden gördüğü bu gülümseme ile tamamen kendinden geçmişti mürebbiye. Şimdi ise onu bir daha görememenin verdiği hüzün ile gülümsemeye devam etmeliydi.

O sırada ise aşağıda, aşçı Owen başına geçirdiği aşçı şapkası ile çocuklar ile şakalaşarak yemek yapıyordu. Hannah ise masayı kuruyordu. Ardından mürebbiye girdi mutfağa. Yüzündeki güzel tebessümü ile. Yardım etmeye başlamıştı o da.

''Evet şimdi herkes oturuyor! Ve yemekler geliyor!'' dedi Owen gülerek. Bunları söyler söylemez herkes yerlerine oturmuştu. Ve yavaş yavaş servisi yapmaya başlamıştı.

Masada boş bi' tabak vardı. Mürebbiye merak etmişti. Ve sormuştu. Sorusunu Hannah cevaplamıştı. Yemeğe bahçıvanında katılacağını ama hep geç geldiğini söylemişti.

Onlar yemeklerini yemeye başlamışlardı. Mürebbiye tattığı bu eşsiz tat ile ''ımmh'' diye ses çıkarmıştı. Owen beğendiğini anlamıştı. Ve gülerek sohbete başlamışlardı.

Ardından içeriye bahçıvan girdi. Tezgahtaki lavaboya doğru yöneldi. Ve ellerini yıkamaya başladı. Mürebbiye arkasını döndü. Bahçıvanı da tanımak istemişti çünkü. Arkası dönük bahçıvana baktı mürebbiye. Ve aklına nedensizce yeniden Jamie gelmişti. Yüzü duruldu ve tam önünü dönecek iken, bahçıvan ona doğru döndü. Ve şaşkınlık içerisinde bahçıvana doğru baktı mürebbiye. Ve mırıldanarak, ''Jamie!'' dedi.

Bahçıvan Jamie'nin ta kendisiydi. Ve gene yüzünde o yandan gülüşü vardı. Mürebbiyeye doğru gülüyordu. Bahçıvan, mürebbiyenin Dani olduğunu Owen'in kullandığı arabayı gördüğü zaman anlamıştı. Ve o an yüzüne bir tebessüm yerleştirip eve gelmeye karar vermişti. Onunla evde karşılaşacağını düşünüp yol boyu gülüp durmuştu bahçıvan. Çünkü onu bir daha göremeyeceğini düşündüren şeyler olmuştu. Ama yine de görmek için can atmıştı aynı zamanda.

Mürebbiye aniden tebessüm etmeye başladı. Bu gülüş artık gerçek bir gülüştü. Yüzüne sahteden yerleştirmek zorunda olacağı gülücük değildi. Gerçek ve sıcak bir gülücüktü. Ardından bahçıvan da masaya oturdu. Ve mürebbiyeye bakarak gülümsemeye devam etti. Mürebbiyede ona doğru. :)

The Haunting Of Bly Manor: A Love Story (gxg) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin