Benimsin ve değilsin!

58 7 2
                                    

   Bir,iki,üç,dört sesler yankılı bir şekilde kulağımda çınlıyordu. Karanlık odanın betonuna perdenin gölgesi misafir oluyordu.

Dudaklarını, boynumda ki et beninin  olduğu yere bastırdığında çığlıklarımı elleriyle susturdu.

  Yüzüstü yatan bedenimi tek eliyle kontrol etmek çok basitti. Uzun boyu ve burnuma gelen toprak kokusu zihnimi bulandırıyordu. Lanet olasıca parfümsü koku değildi bu bildiğimiz dört elementten olan topraktı.

Şuan tam karşımda bana eğilmiş bir şekilde dururken şaşkınlığımı bir türlü gizleyemiyordum.

"Kore,Çin,Japon,Tayland...Yoksa Kırgız olabilir miydi? İçimden geçirdiğim konuşmalara bak. Cidden Aslıhan, üstünde zebellah gibi biri duruyor, pisliğin bedeni tüm bedenine nerdeyse yapışık ve düşündüğün şeyler nereli olduğu mu? Aptal!

"Fuck you" diyerek elini ısırdığımda hiçbir tepki vermemişti. Ne bokuma konuşuyorsun  der gibi bakıyordu resmen.

Keşke biraz Kore dizilerinden küfür öğrenseydim. Salak gibi fantastik, romantik, komedi dizileri izleyip durdum.

Ne dicektim şimdi adama "Saranghae" seni seviyorum mu dicektim.

" Beynine fazla ayakkabı kokusu çektin galiba" dedi üstümden kalkarken.

Ensemin acısıyla zor kalktığım yatakta şimdi oturuyordum.

Ayakkabı mağzasında çalıştığımı nerden biliyordu? Benimkide laf psiskopat sapığın birisi takmış kafayı takip etmişti ne olacak.

"Bana bak çekik her nereden geldiysen inan zerre ilgilenmiyorum. Sapıklığın yüzünden kurduğum hayallerin içine sıçtın."

"Oysa ben Han nehri'nde canlı yayın yaparken yanında olmak için sabırsızlanıyordum."dediğinde gözlerimi kocaman açmış olmalıydım ki birden bana odaklandı.

Hiçbir şey söylemedi. Kolumdan tutup odadan çıkartırken koridorun ışığı gözlerimi kamaştırmıştı. Saat gece yarısına geliyor olmalıydı. Ailemle aynı şehirde yaşamamam bir tek şimdi işe yaramıştı. En azından olanlardan haberleri yoktu.

Kolumun acısı ensemdeki kadar olmasada canımı yakıyordu. Merdivenlerden hızla inerken ensemin acısı yerini zonklamaya bıraktı.

Salon ve mutfak birleşimi odaya indiğimizde adımlarımı olduğum yere çivilemiştim.

" Onlara merhabe de Aslıhan " dedi kolumu tutmaya devam ederken.

Koltukta bir erkek ve iki tane kız oturuyordu. Çekik gözlü değillerdi.

"Buraya gel " diyerek yanında ki tekli koltuğu gösteren küt saçlı benim gibi buğday tenli olan kız ilk konuşmayı başlatmıştı.

Yanında oturan uzun boylu, esmer, saçlarının lülesi alnını kapatmış olan genç çocuk adını bile bilmediğim ve yanımda duran çocuğun yanına hızlı bir şekilde geldi.

Yanımdan uzaklaştırıp kulağına birşeyler fısıldıyordu. Ben kolumun rahatlaması üzerine kızın gösterdigı yere yavaş adımlarla gidip oturdum.

" Aslıhan ben lütfen bana yardım edin" dedim kısık bir sesle. Fakat az önce insan gibi oturmam için bana yer gösteren kız beni sallamadı bile.

Arkadaşını hem ciddi bir şekilde dinliyor hem de bana o çekik gözleriyle öldürücü bakışlar atıyordu.

Bu çocuk yüzünden uluslararası ilişkilerimizde bozulacaktı. Artık manşete çıkardım. Türk kızı artık her nereliyse yabancı erkek tarafından katledildi.

Kendi kurduğum senaryoyla kendimi korkuttuktan sonra " Lee San bırak onu gitsin" diyen diğer kızın sesiyle o piskopata acı dolu gözlerle baktım. Ve adını da bu şekilde öğrendim.

" Hani Koreye dönecektik? Neden şimdi bu kıza.. " diye devam eden cümlesini yarıda kesen Lee San oldu.

" Sen gideceksen git Dilan. Benim meselem onunla" dediğinde yanıma çoktan gelmişti.

" Yukarı çık " diye kükredi.

Zorda olsa onu itsemde fayda etmedi.

" Bırak beni. Allah'ın çekik gözlü piskopatı." Dedim kaçmaya çalışırken . Daha adım atmadan sırtına atmasıyla tüm gücümle sırtına vuruyordum.

" Ekmek ye biraz. Masaj gibi geliyor vurmaların."

" Pislik herif. O güzelim türkçe  iğrenç diline hiç yakışmıyor. " dediğimde bacaklarımı sıkmasından öfkelendiği belliydi. Merdivenleri çıkarken karanlık olan odaya beni tekrar getirdi. Bu sefer lambayı açmıştı. Sırtından indirip hızla beni yatağa fırlattı.

" Farz et her gece izlediğin dizilerin baş rolünde oynuyorsun. Hep bunu istemiyor muydun sanki? Sessiz ol beni kışkırtma yoksa Kore'ye gitmeden seni şuracakta gebertirim " diyerek odadan çıktı.

Ağlamaktan heba olan gözlerimde yaş kalmayınca göz kapaklarım uykuya yenik düstü. Sabah odanın içeriye giren yağmur kokusuyla uyandım.

Ağrıyan bedenimi unutturan şeyle şok yaşıyordum. Kabus muydu hepsi? İmkansız. Kendi odamda ne işim vardı. Dün olanlar gerçek miydi? Telefona gelen mesaj tüm soruları cevaplamıştı.

"Hepsi gerçek. Bu dünyada hem benimsin hem değilsin." ...













 

SAPLANTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin