MERHABA ARKADAŞLAR BURAYA KADAR GELİP OKUDUYSANIZ LÜTFEN VOTE VE YORUMUNUZU EKSİK ETMEYİN... MULTİ: LEE SAN :)
'' Siktiir'' diye uzatmalı bir küfür çıktı ağzımdan. Kafayı yemek üzereydim. Korkudan deli gibi çarpan kalbim ikinci mesaj sesiyle teklemek üzereydi. Mesajı titreyen elim nedeniyle zorla açmıştım.
507*****12
'' Aşağıya bak! ''
Telefonu yere fırlattım. İnşallah bozulmuştur diye dua ederken, gelen mesaj sesiyle çalıştığını anlamam geç olmadı. Telefonu hızla alıp yürek yemiş gibi mesajı açtım.
507*****12
'' Pencereyi aç !!
''Sana lanet olasıca pencereyi açmanı söylüyorum. Küçük bedenin gibi beyninde mercimek kadar kalmış. Allah'ın cezası aç şunu.''
Art arda gelen mesajları okuduktan sonra dizlerimin üzerine çökmüştüm. Dizlerimin üstünde pencereye doğru ilerledim. Kalbim fırlayacaktı. Soğuk terler vücudumu sırılsıklam emişti. Pencereye geldiğimde duvardan destek alarak kalktım. Pencereyi açıp baktığımda balkonun demirine sırtını yaslamış, başı hafif önde delici bakışlarıyla bana bakıyordu.
Aklımı mı kaçırıyordum? Neden bir dizinin içerisinde gibi hissetmeye başladım şimdi? Korkum bir anda silinmişti. Saçları ne kadar havalı gözüküyordu. Ahhh hadi ama Aslıhan!!
'' İçeri davet eder misin? Yoksa her kötü çocuk gibi zorla mı girmemi bekliyorsun?
'' Neden ben? '' diye bir soru yönelttim. Hiç istifini bozmadan durdu. Cevap vermeye tenezzül bile etmedi.
'' Neden ben diye sordum? ''
Ellerini cebine koyup açtığım pencereye yaklaştı. Beni kenara çekip uzun bacakları sebebiyle rahatça odama atlamıştı.
Gözlerini odada gezdirmeye başladı. Düz olan saçlarını eliyle düzelttikten sonra masamın yanında ki sandalyeyi çekip oturdu.
'' Hazırlan. Seni bir yere götüreceğim. Ha bu arada artık çalıştığın bir işin yok! ''
Sanki dünyanın en normal şeyini söylüyordu.
'' Nasıl yok? Saçmalama istifa bile etmedim. Hem beni kovduklarını da sanmıyorum.'' Son cümlemin ardından emin misin der gibi bakıyordu.
'' Se.. sen yapmış olamazsın değil mi? Oraya gidip bir boklar yemiş olamazsın? İki yıldır çalıştığım yer orası.'' dedim burun direğimin sızlamasını engelleyerek.
'' Merak etme artık yeni bir işin var. Arık benim kasiyerimsin.''
'' Seni polise vermemi istemiyorsan defol! Hatta dur biraz. Geç bile kaldım. ''
Sesli ama bir o kadar gıcık veren bir gülüşle karşılık verdi.
'' Cidden mi ? kanıtın ne ? Ne söyleyeceksin polise? Ah polis bey yardım edin, evime bir Koreli adam girdi. Ve beni kaçırdı. Şimdiyse işimden etti. Birde bunlara rağmen gevrek gevrek gülüyor mu diyeceksin?'' dedi koltuktan kalkıp yüzünde ki ciddi gülümsemesiyle.
Evet, bu sefer ciddi ama bir o kadar da samimi gülüyordu. Sanki arkadaşıyla şakalaşıyordu.
Telefonu tuşlamaktan vazgeçtim. Yanıma yaklaşıp nefesini kulağımın içine üflercesine durdu. Hiçbir şey söylemedi. Elini belime sardı. Sıkı bir sarılma değildi.Mesafeli ama; sahipleniciydi.
'' Aşağıda bekliyorum. Oyalanma.'' dedi ve odadan çıktı.
Parmaklarımı çıtlatmaktan kemiklerimi kıracaktım. İki yıldır buradayım. Ama bir tane bile yakın arkadaşım yoktu. Odanın soğumasıyla içim ürpermişti. Gerçi yaşadıklarım şeyleri düşünürsem havanın soğukluğu buna bahane değildi.
Üstümdekileri çıkartıp yüksek bel,siyah dar pantolonumu giydim. Kırmızı kazak ve beyaz mont yeleğimi giydikten sonra saçımı topladım. Zaten kısa bir saçım vardı. Bence çok tatlı duruyordu. Çantamı da alıp odan çıktım.
Salona indiğimde kapının yanında yaslanmış bir şekilde beni bekliyordu.
Ürkek adımlarla yanına gittiğimde aramızda ki boy farkı oldukça sırıtıyordu.
Evden çıktığımızda yol kenarında ki beyaz arabaya doğru ilerlemeye başladı. Bende mecbur peşinden kedi gibi gidiyordum. Arabaya geldiğimizde kendisi şoför koltuğuna çoktan oturmuştu.Koreli erkeklere karşı tüm umudumun içine etmişti. Nede olsa erkekti. Odun başka ülkedende çıksa odundur. Değişmezdi!
Arabaya bindiğimde birden üstüme doğru eğilmesiyle irkildim. Gözleri benimkilerle buluştuğunda dudakları yana doğru kıvrıldı. Emniyet kemerimi yavaşça çekip yerine taktı. Tuttuğum nefesi sessizce dışarı üfledim. Nabzım bilmem kaç atıyordu Allah bilir.
Araba çalıştığında soğuktan donmuş burnum çözülmeye başlamıştı.
'' Dün akşam senle konuşan kızın adı Ebru.Diğe..'' derken lafı ağzına tıktım.
'' Hani bana yardım et dediğimde cevap vermeye tenezzül etmeyen kız'' diye tısladım.
Aynen öyle diye kafasını salladı. Dudaklarını ıslatıp. Gözlerimi devirdim. Nasıl oluyor da her şeye normal gibi tepki veriyordu bu çocuk.
Tek kaşını kaldırıp anlatmaya devam etti.
'' Diğer kız onun adı Dilan. Ve benimle konuşan çocukta Stefan. '' Ama dedim yine lafını keserek.
'' Türkçe konuşuyordu.''
Tek eliyle direksiyonu tutup işaret parmağıyla başımı itti.
'' Farkındaysan ben de Türkçe konuşuyorum. Ama Koreliyim zeki kız.''
'' Uluslararası iş birlikçilerin mi var ne ayaksın?'' dediğimde cevap vermedi.
Büyük bir marketin yanında durmuştuk. İlk defa bu kadar büyük bir market görüyordum. Gerçi İstanbul gibi bir yerde doğal karşılanabilirdi. Her yeri camdandı. Tabelası bebek mavisi renginde gösterişli yaldızlarla doluydu. İsmini okuyamamıştım. Arabadan indik. Lee San arabanın yanında dururken ben bir kaç adım atıp markete yaklaştım. Tabelada ki yazıyı okumaya çalışıyordum.
Ağzımda kelimeleri geveliyorken duyduğum sesle yazı netleşti.
Market demeye bin şahi gereken bu yerin adını öğrendiğimde kafam karışmıştı.
'' ASLISAN MARKET''
Bu çocuk sandığımdan fazla tehlikeliydi. Başlayan fırtınanın sessizliği çoktan çökmüştü artık...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI
Mystery / ThrillerYeniden doğuşa inanan adamın yarım kalmış aşkı. "LEE SAN" Sırandalığın tabusunu yıkan genç kız. "Aslıhan Aslan" Önceden yaşamış olsaydınız ilk neyi arardınız? " O aradığını buldu. Peki ya siz?" Güney Kore'den gelen Lee San, kafasını okuduğu...