|4.BÖLÜM: DİLHUN|

61 9 0
                                    

Nasıl iş buHer yanına çiçek yağmışErik ağacınınIşık içinde yüzüyorNeresinden baksan

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Nasıl iş bu
Her yanına çiçek yağmış
Erik ağacının
Işık içinde yüzüyor
Neresinden baksan

Gözlerin kamaşır
Oysa ben akşam olmuşum
Yapraklarım dökülüyor
Usul usul
Adım sonbahar
              Bölüm şiiri: Attila İLHAN-Adım Sonbahar.

Karar verilmiş, üç can yerine masum insanlar kurban edilmişti. Sevmediğin birisiyle bir ömür yaşamak, ölmeden mezara girmek değil miydi?

Yanımda öfkesini bana yansıtmaya çekinmeyen kocam(!), aldığı sinir dolu derin nefeslerini peş peşe bırakıyordu. İmam nikahı kıyıp, duayı ettikten sonra Baran'ın geçirmesiyle yolcu edilmiş Avir ile bizi konuşmamız için bırakan ailelerimiz ise onların peşinden ayaklanmıştı. Abim ne kadar istemese de dedemlerin uyarıcı bakışlarıyla çıkmak zorunda kalmıştı. Bizse bıraktıkları şekilde yan yana minderlerde oturmaya devam ediyorduk.

Aldığım her nefeste göğsüm şişiyor, ellerim titriyordu. İlk defa yalnız kalıyorduk fakat az önce evlenmiştik! ne kadar trajikomikti.

"Yarın hazırlan sabah gelir, erkenden seni alırım. Nikah işlemleri için çıkarız." İtiraz istemeyen keskin ve emir dolu cümlesi insanda fazlaca rahatsızlık oluşturuyordu. Tabii birde içine nefretini yansıtacak ses tonunu eklemesi vardı. Sesimin güçsüzlüğünü göstermemek için derin bir nefes alıp cevapladım. "Tamam yarın çıkarız. Kaçta geleceksin?" Onu aksine sakince tamamladım. Dediklerimden sonra yüzüme baktığını hissediyor ama ne kadar kuyruğu dik tutsamda dönmeye cesaret edemiyordum.

"Numaranı ver." Bir kere daha emir dolu kelimeleri işitince kendime hakim olamadım. "Bana emir verme!" Yüzümü ondan tarafa dönüp devam ettirdim. "Rica ederek konuşursan, ikimiz için de daha iyi olur." En nefret ettiğim şey emir dolu cümlelerdi, yapacağım varsada emredilince kaçıyordu. Sözlerimden sonra tek kaşını alaycı bir gülümsemeyle kaldırdı, üzerime doğru edilince geriye kaçmamak için irademi zorladım. Dişlerinin arasından "Bana akıl vermeyi kes, sabrımı zorluyorsun. Sesini duyduğum ilk andan beri tahammül edemiyorken, birde koca günümü seninle geçireceğim!" Dedi. Son sözlerini söylerken, iğrenir gibi yüzünü buruşturmuştu.

"Ben de sana çok meraklı değilim şahsen. Üstelik geçirmek zorunda da değilsin. Berdeli dünden razıymış gibi ilk andan kabul eden sendin, ben değil. Etmeseydin. Sanki kardeşine kaçmasını ben önermişim gibi davranmayı bırak." Kafamı umursamıyormuş gibi iki yana sallayarak kurduğum cümleler onu sinirlendirip, yüzünün daha da gerilmesinden başka halta yaramamıştı. Ama karşısında ezilip bükülen, her dediğine tamam diyecek bir kadın durmuyordu. Bunu er ya da geç anlayacaktı.

Avir bir anda iki kolumdan tutup, sarsarak kendine çektiğinde ağzımdan şaşkınlık dolu bir nida fırladı. Aldığı derin soluklar yüzüme çarpıyor amber rengi gözleri yüzümü arşınlıyordu. Kendimi kurtarmak adına geriye çekilmeye çalıştığımda, kollarımı acıtacak şekilde sıkmaya başladı. Görmesemde emindim, tenimde daha şimdiden izini bırakmıştı. "Sen Jiyan, haddini bilecek ve ona göre davranacaksın, anladın mı? Ona göre dav ra na cak sın!" Cümlesini tane tane  kurmuş, son kelimeyi üstüne basa basa söylemişti. Her şeyden çok Jiyan diye seslenmesi canımı sıkmıştı. İkinci defa bu ismimi kullanıyordu, oysaki daha tanışalı kaç saat olmuştu ki altı yaşında kullanmayı bıraktığım adımı öğrenmişti?

A'MAR GİRDABI (BERDEL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin