Gecenin sessizliğine karışan heyecan dolu sesler genç kızı istemsizce rahatsız ederken sakin kalmaya çalışarak derin bir nefes aldı.
Yerde yatan adam, içinde bulunduğu duruma karşın nefretle gözlerini karşısındaki kıza dikmişti.
Evet, açıkça söylemek gerekirse basit ve genç bir kıza yenileceğini düşünmemişti. Bir gün bütün çetenin önünde aşağılanacağı ise aklına bile gelmemişti.
Neredeyse bütün şehir, ünlü "Haylazlık Meleği"ni tanırdı oysaki. Ne kadar güçlü ve kurnaz olduğunu bilirlerdi. Peki bunları bile bile neden bu işe girişmişti ki bu adam?
O anda ilk defa gerçekten kızdı kendine. Her yerde böyle konuşulan ve insanların korkudan dizlerini titreten bir kızın çetesini elinden almayı neden kafasına koymuş olabilirdi ki?
Adam nedenini ne yaparsa yapsın hatırlayamıyordu. Sadece yapmak zorundaymış gibi hissetmişti, sanki biri ihanet etmesini bütün ruhuna defalarca fısıldamış gibi.
Garip.
En fazla yirmili yaşlarının ortalarında gösteren genç kız, en sonunda bu bakışmadan sıkılmış olacak ki kıkırdayarak adama doğru bir adım attı. Adım atarken ise burnundan akan kanı koluna silmeyi ihmal etmemişti.
Arkalarından gelen heyecanlı mırıldanmalara aldırmamaya çalışarak adamın önüne eğildi.
Adamın tek düşünebildiği ise bu kızın kim olduğuydu. Upuzun lacivert saçları ve mavi, soğuk bakışlı gözleriyle tamamen geceye karışan bu minyon yapılı kız, asla bu dünyaya aitmiş gibi gözükmüyordu. Şehirdeki en büyük çetenin lideri olmasına karşın bir elin parmaklarını geçmeyecek sadık kişiler dışında kimse onun gerçek adını bile bilmiyordu.
Genç kız ise meraklı bakışlarla adamı izledi bir süre. Gerçekten anlayamamıştı boşuna çırpınışlarını. Bütün olayların başından beri kanatları kırık ama uçmayı kafasına koymuş bir kuş gibi çırpınıyordu etrafında. Ama yuvadan uçup bir yerlere varamamıştı en sonunda, başta arkasına aldığı şiddetli fırtına yüzünden yere çakılmıştı.
Adam, çetenin ve kızın bakışlarından rahatsız olacak ki sinirle konuştu. Sanki sözcükler çıkması gereken ağzından zehir akıyordu, "Senin gibi birinin hayatımı bağışlamasındansa ölmeyi tercih ederim."
Genç kız bunun üzerine yavaşça ayağa kalktı ve sıkı, siyah pantolonunun arkasındaki tabancayı çıkardı, "Olmayan bir hayatı bağışlayabileceğimi sanmıyorum, Bancroft."
Tabancanın ateşlenmesinin sesi bütün mırıldanmaları tek seferde yeryüzünden silip atarken sokak tekrar gecenin sessizliğine kavuşmuştu.
Geçen birkaç dakika içerisinde çetedeki herkesin liderlerine olan güvenleri ve hayranlıkları sanki mümkünmüş gibi daha da artarken ağızları açık bir şekilde oldukları yerde durmaya devam ediyorlardı. Haylazlık Meleği hareket etmeden onların hareket etmesi doğru olmazdı. Hepsinin ona karşı sonsuz bir saygısı vardı.
Lacivert saçlı liderleri onlar için çok değerliydi. O, neredeyse bazılarının elinde büyümüştü. Kötü bir geçmişi olmasına rağmen her şeyiyle çabalayıp bu noktaya kadar gelmişti. Bu yüzden ona saygısızlık etmeleri mümkün değildi.
Saniyeler dakikalara karışırken ne bedeni ne de gözleri hareket eden genç kıza karşın kardeşi onu tedirgin etmemek adına sakin ama hızlı adımlarla onun yanına ulaşmış ve elini omzuna koymuştu.
O an, bu iki kardeşin değerini bir kez daha anladı çete. O ikisi olmasa asla şu anda bu kadar güçlü olamazlardı. Koyu lacivert saçlı kız ile açık sarı saçlı erkeğin kardeş oluşu ise çeteye yeni katılan herkesi hep şok ederdi. Çetenin içinde onlara gece ve gündüz, ay ve güneş diye hitap edenler vardı. Fakat dış görünüşleri ne kadar zıt olursa olsun, onları yakından tanıyan herkes ne kadar benzediklerini bilirdi.
Erkek kardeşinin sakin ses tonuyla sanki korkunç bir kabustan uyanmış gibi zıplayan genç kız, hızla arkasını döndü. Onların birbirleriyle bakışmaları devam ederken çetedeki herkes bakışlarıyla yaptıkları önemli konuşmaya şahit oluyordu sanki. Alışmışlardı buna. Bu kardeşler birbirlerini tek bir bakışla anlayabiliyorlardı ne de olsa.
Kardeşi, genç kızın omzunda duran elini kaldırıp kolunu tamamen omzuna atarak kendine çekti, "Geç oldu, hadi evimize dönelim."
Genç kızın da ruh hali bir anda değişirken onu gülümseyerek onayladı. Kardeşinin yanında her zaman kendini huzurlu hissediyordu.
Gülümsemesini soldurmadan hızla arkasını döndü ve ellerini havaya kaldırarak çetedeki herkese hitaben seslendi, "Hadi, evimize gidelim!"
Herkes onu mırıldanma ve bağırma arası ifadelerle onaylarken genç kız kıkırdayarak kardeşinin kolunun altına daha da çok sokulup yürümeye devam etti.
Ablasının mutlu gözükmeye çalışmasına karşın ne kadar rahatsız olduğunu bilen Viyon ise şimdilik aklını dağıtmak için kıkırdadı, "Hala lider sensin demek ha, Haylazlık Meleği? Senden kurtulamayacağız anlaşılan!"
Kardeşinin gülerek söylediği şeylere karşın, o da Viyon'a hızla dilini çıkarmış ve kolunun altından çıkıp koşmaya başlamıştı.
Viyon da sarı uzun saçları rüzgardan havalanırken ablasının peşinden koşmaya başladığında kahkahaları yine gecenin sessizliğine karışmıştı, "Hey, beni bekle!"
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Hepinize merhabaaa!
Haylazlık Meleği ve Haylazlık Tanrısının hikayesine hoşgeldiniz, umarım kitabın her kelimesinden keyif alırsınız<33Eğer görmediyseniz profilimden diğer kitabım olan "Daughter of Loki | Enya"ya da ulaşabilirsiniz, onu da seveceğinizi umuyorum^^
Oylarınız ve yorumlarınız beni çok mutlu eder^^
Eğer benimle konuşmak veya paylaştığım duyuruları ve yeni kitapları görmek isterseniz beni takip edebilirsiniz<33
Hepinize iyi günler/geceleeer!! ❥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haylazlık Meleği | Valena & Loki
Fanfic"Haylazlık Tanrısı ve Haylazlık Meleği bir anlaşma yaparsa ne olur?" ~~~ Myrkurheim'ın ilk varisi olan Haylazlık Meleği, içindeki acımasız canavara boyun eğmemek için Haylazlık Tanrısının teklifini kabul eder ve bir anlaşma yaparlar. Teklif iki di...