Kırık Misket ve Soğuk Gözyaşı

72 11 101
                                    

Tavana bakarak uyandığım sayısız günlerden biriydi. Nedense odamın tavanındaki döşeme lekelerini hep bir figüre benzetmişimdir. Mesela bana hep atı anımsatan bir leke vardı (Yıllar geçtikçe ejderhayı anımsatsa da...). Bunu düşünürken penceremden tıngırtısına aşina olduğum, Verina teyzenin sepeti geçti. Tam o sırada Annem: '' Feskiiin, Feskin... Oğlum daha kalkmadın mı?..'' Bu, marifetli annenin, ekmeğe göndereceği oğluna sabrının son demlerindeki seslenişiydi... Yaşımın verdiği dinamizmle ve biraz da göt korkusuyla şıp diye validenin yanına damlamıştım. Evin tek çocuğu olmanın nimetlerinden faydalanmayı ne kadar çok seviyorduysam ekmek almayı da bi o kadar ''gıcık'' buluyordum. Mutfak tezgahında gözüme çarpan İki Merın'ı aldığım gibi kendimi caddeye attım. Evden çıkarken baktığım saat dokuz civarı olmasına rağmen kafa bunaltan bir güneş vardı.
Araç kornaları ana caddeye geldiğimin habercisiydi, ama ilk kez bu denli çok basılıyordu. Özenli dizilmiş kaldırım taşlarına çıkıp parmak ucumda kornaların asıl sebebini anladım:Beyaz fötrlü bir adam... Etrafına garip garip bakıyor, arada tek eliyle kafasındaki beyaz ipek fötrü kurcalıyor ana caddeden bir an kaçmaya çalışıyordu. İnsana bu dünyadan değilmişçesine bir his uyandırıyordu. Fırına vardığımda deminki mevzuyu unutup elimdeki parayı istemsizce sıktığımı farkettim. Fırıncı Milas Abi korna seslerine alışkın ana cadde esnafı itemiyle '' Merhaba Feskin'cik'' dedi. Yüzüme yerleştirdiğim imza sırıtışımla '' Merhaba abi her zamankinden'' dedim.

Milas Abi: Ne o lan bardaki kızlara mı nispet yapıyon ''Her zamankinden felan...'' derken, kardeşi Barina'yı gördüm. Yüzüm nasıl kızardıysa
Milas Abi yapıştırdı espriyi ''Oğlum seni de mi ekmek sanıp fırına attık ne, kıpkırmızı oldun zaar.''
Geri dönüşte, ucundan ucundan yediğim sıcacık ekmeğin Barina'nın kendine has alaycı gülüşüyle ünlü abisi: Milas'ın yaptığına hep hayret ettim... O ekmek nasıl olur da böyle birinden çıkar?.. Ama küçümsememin ana sebebinin beni deminki düşürdüğü durum olsa gerek... Eve vardığımda, annemin o enfes salçalı yoğurt çorbasının albenili kokusu burnumda dolaştı. Saat 11'e geliyordu. Çorbamı yerken Vesya'yla dün anlaştığımız yere gideceğim saatin yaklaştığı aklıma geldi. Rengi katrana dönmüş emektar çeşmemize dayanarak bir kaç yudum su içtikten sonra hızlıca Haloya Parkı'nın yolunu tuttum. Hep geç kalan ben olduğum için sahip olduğum maksimum hızla yolda fişek gibi gidiyordum. Vesya, kumral saçlı iri yarı bir çocuktu. Koca cüssesine aldanmayın çünkü bir de Tanrı vergisi incecik hoş bir sesi vardır. Dostluğumuzu soracak olursanız daha ilkokul 1.Sınıftan beridir biricik kankam. Parkın girişine henüz varmışken Vesya'yı gördüm. Kırık ahşap bankın yanında, elinde bilyeleriyle olsa gerek morali bozuk bir şekilde, dalgın dalgın oyalanıyordu. Yanına vardığımda biraz teselli bulsa da yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu farkettim. Elindeki bilyeleri göstererek ''neyin var'' dememi bekleyen gözlerle bana baktı. Ne olduğunu anlamıştım. Babasından son hatırası olan sokkak diliyle ''Löppe'' denilen büyük misketi ortadan simetrik bir şekilde bölünmüştü. Hiç sormadan elimi uzattım ve avucundaki iki porselen parçayı aldım. Soğuk bir kaç damla da elime nüfuz etti. Anlaşılan ben gelmeden ağlamıştı ancak ağlamayı zayıflık olarak nitelendiren o koca cüsseli arkadaşım bunu asla kabul etmeyecekti...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 28, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Beyaz Fötrlü AdamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin