"Hayatta en çok kimden nefret ettin?" "...kendimden." Fısıldayışı sessizliğin hüküm sürdüğü odada yankı yapmıştı adeta. "Kendimden öyle nefret ettim ki, en büyük düşmanım gelip hayatımı mahvetse bile umursamadım." Kalemin kağıda sürtünüşü, derin bir nefes, belirli hareketler; gözlüğü düzelten işaret parmağı, bacak bacak üstüne atılmış oturuş şekli, sakin soluklar. "Peki... neden kendinden bu kadar nefret ediyorsun?" Dudaklarına sürttüğü ıslak dili konuşmak için can atıyordu. Kendine acı çektirmek, zihninin her bir kelimesini sesine yansıtmak, bir şarkı gibi haykırmak istiyordu. Ama onun sesi berbattı, kelimeleri kafiyeli değildi, dili dönmezdi, zihni ilhamsızdı... "Bilmiyorum." Yalanlar, yalanlar, yalanlar. "Emin değilim." Bahaneler, bahaneler. "Eğer biri... herhangi biri, en sevdiğin şeyi elinden zorla alsaydı ve onu yok etseydi... o zaman ne yapardın?" İlk defa geçen saatlerin içinde buluşan iki çift göz. Birbirine ilk defa çarpan iki zihin... ve son sözler. "Onu öldürürdüm." Çoklu kişilik bozukluğuyla beraber çifte hayat yaşayan Zelal NARE aslında babası için kobay faresinden başka bir şey değildi. Ünlü psikolog ve araştırmacı Ferdi Nare'nin kızı olan Zelal, çocukluğundan beri izlenerek yaşamıştı. Ta ki, babası oyunu değiştirene kadar. Kuzgun Kayahan, Zelal için babasının piyonlarından farksız, Ferdi Nare için ise büyük bir problemdi. Psikolog bir baba, Kobay faresi kızı ve, Kuzgun. Z.K •16.6.22