Bölüm 3: Sırlar yavaş yavaş açığa çıkacak

4 2 0
                                    


Kırmızının en çekici tonlarını taşıyan bu görkemli taşı bana annem emanet etmişti zamanında.O zamandan beri her daim yanımda taşır iksir tozlarımı sakladığım tüp şişelerin arasında bulundururdum, aslında bu taşın şimdiye kadar bir yararını ya da zararını gördüğümü söyleyemem, ta ki benim için kutsallaştırılmış ormanın tam ortasında ailemin ruhları ile buluşacağım noktada aynı zamanda 18. yaş doğum günüme kadar.

Her şeyin aniden tuhaf bir hâl aldığı o gün, saat tam 14:30

Verdiğim nefes sonmuşçasına bağırmış her daim sığındığım tanrılarımın bana neden bu kadar kızabileceklerini sorgularken toprağın kirine bulanmış ince parmaklarımı saran ve avuç içime doğru yol alan çizgi ve sembollere şaşkınlık ve korku karışımı bir ifadeyle bakakalmıştım.

Yağmur başladı, botlarımın topukları sertçe ıslak çimlere sürterek arkaya itiyor beni hiç durmadan ilerletirken sanki daha da karanlık oluyordu tüm bu yeşil örtü, üzerime düşen gölge yüzünden başımı bir anlığına yukarıya kaldırmıştım, tüm dev gri bulutlar üzerimde.Çantamı sıkı sıkıya tutuyorken daha önce hiç olmadığı kadar ürkütücü karanlığın aksine bu kırmızı taş delicesine ışık saçıyordu etrafa, sanki parladıkça yağmur hızlanıyor koşuşumu yavaşlatarak beni engellemeye çalışıyordu.Kafamdaki sorular gittikçe çoğalıyor bir çıkış yolu bulmamı imkansız hâle getiriyordu, beni koruması adına hediye edilen bu kristal şimdi her şeyi tam tersine çeviriyor gibi görünüyor.

Buz mavisi büyük irislerim dönüp duruyor etrafımda, ve sonunda sarayın tavanındaki Agathias ile göz göze geliyoruz, Ametist taşı tam göğsünün ortasında, yeni doğan bir bebeğe karşı ellerini açmış, şefkatli ve koruyucu bir baba gibi, fakat yanında birisi daha var, göğsünün ortasında boşluk ve yüzünde hayal kırıklığı dolu bir ifade, o kim? Hâla bilmiyorum.

Cupid göz kırpıyor, gülümsüyor ama açıkçası aşk için pek de doğru zaman değil.

Bu tuhaf olayları açıklayabileceğine inandığım tek kişi büyükbabam, şimdi yeniden onun gizli geçidini açıyor içeriye giriyorum, içimde büyük bir heyecan, uzun bembeyaz sakallı, buruşuk derili yaşlı beden hâla tüm sorularımı cevaplayabilir mi?

Karşımda beliren uzun ve iri yaratık, koca boynuzlarıyla iblislerin başı Dragus'dan başkası değildi, ne işi vardı bunun burada?

Bakışları yüzüme sabitlenen beden kollarını önünde birleştirmiş yüzüne o ürkütücü sırıtışını yerleştirdiğinde kaşlarımı çatarak bir kaç adım gerilememi sağlamıştı, derin kırmızı gözlerine uzun süre bakmak mümkün değildi, benim gibi büyücülerin bile uzun süre bakması iyi şeylere yol açmıyordu.İçime derin bir nefes çekerek en sonunda dayanamadığımdan söz aldım.

" Aptal aptal sırıtmayı kes de bana neden burada olduğunu söyle. "

Daha ciddi bir tavırla konuştuğumda anında ciddileşerek bana doğru iyice yaklaşmıştı.

"Koruyucun kesinlikle o olmamalıydı.."

"Kim olmamalıydı?"

"Çok soru soruyorsun Neptune, küçükken de böyleydin."

Kalın ve hırıltılı sesi kalın dudaklarından döküldüğünde yeniden söz almama izin vermeden oldukça yırtıcı görünen pençelerini hâla elimde tuttuğum kalın kapaklı kitaba doğru uzattı ve elleri arasına aldı.

"Sana bazı şeylerden bahsetmenin vakti geldi."

Dediğinde aklımda tek bir kişi vardı, ne tür bir oyunun içindeydim ben?




The Last WizardHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin