•Yedinci bölüme başlıyorum•
İyi okumalar
Soğuk sudan ellerim üşümüştü. Bugün güne kötü başladım umuyorum ki sonu güzel biter. Aynadaki yüzüme bakınca dün ki uykusuzluğum belli oluyordu. Dudaklarım da solmuştu. Hasta olacak gibi bir kırgınlık vardı üstümde. Gene aynı kahvaltı masasına oturdum. Yüzlerine bakmadan önüme bakıyordum. Hiçbir şey yemek istemiyordum zaten midemin de alacağını sanmıyorum. Portakal suyundan bir yudum aldım. Birkaç yudum daha almak için zorladım kendimi ve sonra da kalktım.Odama girince masanın üzerindeki kitabıma kaydı gözüm. Kapağını bile açmamıştım. Bankta bulduğum kâğıt bana şok yaşatmış kitabın varlığını unutmuştum. Kitabı açıp sayfalarını hızlıca çevirdim kokusunu içime çektim ama okuyamadım. İçimdeki heves birden solmuştu. O kadar umutsuzdum ki hiçbir şey yapmaya mecalim yoktu.
Evden çıkmak istiyordum ama çıkamıyordum. Biraz onların gözü önünde olmalıydım ki akşam hiçbir pürüz çıkmadan izin alabileyim. Hafta sonu için beni evde tutamazlardı sonuçta. Zaten neden hala onlardan izin almalıyım ya da hesap vermeliyim anlamıyorum. Hem beni terk ediyorlar hem de beni önemsiyorlarmış gibi mi davranıyorlar. Yapmacık insanlardan başka bir şey değillerdi.
Daha fazla bekleyemeyecektim zaten çok bile kalmıştım. Kucağımdaki kitabı aldım çantama attım. Kıyafetlerimi değiştirdim. Hazırdım ama kapıdan çıkmaya tereddüt ediyordum. Saate baktım, yelkovanın akreple buluşmasına az kalmıştı. Buluştukları zamanı bekledim ve buluştukları anda odadan çıkmak için hareketlendim. Hızla evi terk ettim.
Dışarıya adımımı atmamla boğazımdaki düğümler çözülmüştü. Artık daha iyi nefes alabiliyordum ve sanki yüreğimdeki ağırlık biraz da olsa hafiflemişti. Yavaş yavaş yürümeye başladım boya dükkânına doğru. Cebimde evdeki eşyaları satınca kalan paranın bir kısmı vardı, onunla ödeyecektim ücreti. Sonra da satış işlemlerini yapacaktım. Bunları düşünerek yürüyordum. Sürekli saate de bakıyordum dün yaptığım hatayı bir daha yapmamak adına.
Parayı ödedim ve eve gittim. Girdiğim gibi tiner ve boya kokusu doldu burnuma. Bir yandan odalara bakıyor diğer yandan tüm pencereleri açıyordum. Evi gerçekten güzel boyamışlardı. Mint yeşili çok yakışmıştı bu eve ama artık anılar gelmiyordu aklıma. Tabi ki unutmamıştım ama bu artık eskiden yaşadığım ev değildi. Eşyalar olmayınca en önemlisi de içinde aileme dair bir şey kalmayınca anılarda eşyalarla birlikte gitmişlerdi.
Çok geçmeden telefonum çaldı. Bakınca numaranın emlakçıya ait olduğunu anladım ve hemen açtım.
- Evet, dedim
- Merhabalar. Ev için alıcılarınız şuan burada, dedi
- Öyle mi? Ben de şuan evdeyim, dedim.
- O zaman biz de birazdan orda oluruz, dedi
- Tamam. Bekliyorum, dedim ve kapattım.
Eve gelen aile çok mutlu görünüyordu. İki çocukları vardı. İçeri girdikleri gibi etrafta koşuşturmaya başladılar. Yeni evlerini görecek olmak onları heyecanlandırmış olmalı. Neden onlara hangi renk istediklerini sormamıştım ki, hiç aklıma gelmemişti. Düşüncesizlik etmiştim.
- Merhaba, deyip elini uzattı adam
- Merhaba. Koku için kusura bakmayın, dedim
- Yok, önemli değil, dedi tüm sevecenliğiyle kadın ve o da elini uzattı.
Selamlaştıktan sonra evi gezmeye başladılar. Çocukların sesi geldi;
- Abi bu ne renk? Diye sordu küçük kız
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zincir
FantasyO zincirlenmişti. Neden ve nasıl olduğunu bilmiyordu. Tek bildiği yalnızlıktı. Ve tek isteği de bir mucizenin onu bulmasıydı. Onu bulması ve bilinmezlik içinden onu kurtarmasıydı.