•İkinci bölüme başlıyorum•
İyi okumalar
Mutfaktan gelen seslerle uyandım. Telefona uzanıp saate baktım. Her gün olduğu gibi aynı saatte. Mutfaktan gelen konuşma seslerine aldırmadan banyoya yöneldim. Soğuk suyla yüzümü yıkayıp bir süre aynadaki yüzüme baktım. Dün gece de geç uyumuştum. Şu sıralar uyku konusunda sıkıntılar yaşıyorum. Bazı sorular ve cevapları olmayınca uykusuz kalmak elimde değildi.
Mutfağa geçip, hazırlanmış masaya oturdum. Çok fazla bir şey yiyemezdim ama gene de oturup yemek için zorladım kendimi. Kahvaltılık bir şeyler attım ağzıma ve portakal suyumu içtim. En azında portakal suyumu bitirip öyle kalktım.
Zaten kahvaltı da ne yemişim önemli değildi. Ailem de artık umursamıyordu. Aslında başlarda daha ilgili davranıyorlardı. Ama son zamanlarda ilgileri başka bir şeye odaklıydı. Daha yüzüme söylemediler ama duymuştum bir bebek bekliyorlardı. Sonunda yaptıkları tedavi işe yaramıştı. Tabi onlar benim tedaviden bile haberimin olmadığını düşünüyorlar.
Bazı geceler uyuduğumu düşünerek yaptıkları şeyden haberim yok sanıyorlar. Ama bana sorsalar ya da arada bir yüzüme baksalar geceleri uyumadığımı anlarlar.
Beni aldıkları zaman çocukları olmuyordu ve tedaviyi de denemiştiler ama başarılı olmamıştı. Normalde bir bebek almaları gerekirdi en azından herkes öyle umardı. Beni alacaklarını duyunca çok şaşırdım. Neden beni aldıklarını anlamamıştım. Belki bana acımışlardı? Çoğu insanın yaptığı gibi zavallı ve şansız olduğumu düşünmüş olmalılar. Belki de bana ailemden kalan şeyleri almak istediler ama onlardan nasıl haberleri olabilirdi ki. Öğrenmişlerdir bir şekilde. Zaten ailemden kalan şeyler çokta bir şey değildi. Babam birkaç kuruşu ve iki ev. Bu iki evde, hatırladığım kadarıyla küçük bir kasaba da çokta iyi olmayan eski bir ve ev bir de yaşadığımız evdi. Büyük ihtimalle benden onları isteyeceklerdi. Bunca zaman bakıp büyütmelerinin karşılığı olarak.
18'ime çok az kaldı. Bunu beklediklerini biliyorum, hissedebiliyorum. Evde tuhaf bir hava vardı ve çekilmez hale gelmişti.
Sofrada ki sessizlik artık rahatsız etmeye başlamıştı ki içimden bir şeyler söylemek geçiyordu. En sonunda dayanamayıp sofradan gözlerine kısa bir bakış atıp 'eline sağlık' deyip kalktım.
Bugün de alışılmışın dışına çıkamadık. Dağılmış evi düzeltip odama geri döndüm. Günlerim de alışılmış ve boş geçiyordu. Vaktimi telefonla oynayarak, arada kitap okuyarak ve bazen de derslerime çalışarak geçiriyordum.
Çok çalışkan bir öğrenci değildim ama kitap okumak benim için önemliydi. Farklı ve fantastik dünyalar keşfetmek hoşuma gidiyordu. Edebi kitaplar da var elbet. Bazı üzücü hikayeler ve yaşanmışlıklar da okuyordum. Ama daha çok bilim kurgu ilgimi çekiyordu. Kişisel gelişim kitapları ise benden çok uzaktı. Hiç okumadım diyemem. Bir iki tane okudum ama ben de ise yaramadı ve sonra inanmamaya başladım. Ama bazı insanlar kişisel gelişim kitaplarına bayılıyor sürekli okuyorlar ve herkese tavsiye ediyorlar.
Telefonla oynamanın da bir sınırı vardı. Ben sınıra gelince müzik dinlemeye başlıyorum. Sonra ev boşsa mutfağa geçiyorum bazen. Kendime atıştırmalık bir şeyler hazırlarken şarkı dinleyip modumu yükseltmeye çalışıyorum.
Müziği çok seviyorum ve bir müzik aleti çalmakta çok istiyorum. Ama aileme bana bir keman ya da gitar alıp kursa yazdırmalarını hiçbir zaman söyleyemedim. Para biriktirerek en fazla ukulele alabildim. Onu bile beş dakika çalmaya çalışsam hemen baş ağrıları tutuyordu. İçimdeki hevesi alıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zincir
FantasyO zincirlenmişti. Neden ve nasıl olduğunu bilmiyordu. Tek bildiği yalnızlıktı. Ve tek isteği de bir mucizenin onu bulmasıydı. Onu bulması ve bilinmezlik içinden onu kurtarmasıydı.