• Üçüncü bölüme başlıyorum •
İyi okumalar
İlk başta hızlı adımlar atsam da şimdi adımlarımı yavaşlamış bir şekilde etrafa baka baka ilerliyorum. Evin yolunu bulmakta biraz zorlanıyorum. Sonuçta yıllardır gitmiyorum. Ama yürüdükçe hatırlamaya başladım. Sokaklar tanıdık geliyor eve yaklaştım anlaşılan.
Sonunda evimi buldum. Beyaz ve maviye boyanmış bir apartman hala hatırladığım gibi. Apartman kapısına geldiğim de içimde garip bir heyecan oluştu. Kapıyı açmak için anahtarları deniyordum ki kapı birden açıldı. Yerimde zıplamama sebep olsa da kapıyı açan kişiye baktım. Bu teyzeyi hatırlıyorum. Eskiden sık sık evine giderdik. Annem yaptığı yemeklerden bir tabak da ona götürmemi isterdi sürekli. Ben ne zaman yemek götürsem o da bana çikolata ya da şeker verirdi. Beni sever ve hep mutlu ederdi.
Beni görünce bir süre yüzüme baktı. Beni hatırlamaya çalışıyordu. Yıllar onu da yormuş yüzüne daha fazla kırışıklık eklemişti. Sonunda;
- Sen kimsin yavrum? Bana çok tanıdık geliyorsun ama bir türlü çıkaramıyorum, dedi.
Gülümsedim ve cevap verdim;
- Ben eskiden alt katta yaşıyordum, devamını getirmeme gerek kalmadan
- Doğru, doğru sen onların çocuğusun. Hatırladım şimdi. Kazadan sonra seni hiç göremedim. Akrabaların seninle ilgilenmiştir diye düşündüm. Başın sağ olsun yavrum. Annen benim kızım gibiydi. Her zaman benimle ilgilenir, yemeğini paylaşırdı hatta sen getirirdin. Hatırlıyor musun?
- Evet. Hatırlıyorum. Siz de her zaman bana şeker verirdiniz, dedim buruk gülümsememle.
- Ah yavrum ne kadar şansızmışsın sen... demesiyle konun sonunu anlamıştım.
Ve bu konuşma hiç istemediğim yerlere doğru gidiyordu. Hemen bir şeyler yapıp konuşmayı bitirmeliyim diye düşünerek;
- Ben eve bakmaya gelmiştim. Sizi daha sonra ziyarete gelirim, dedim ve bir adım attım kapıdan içeriye doğru.
- Tabi, tabi git şimdi ama daha sonra mutlaka gel, dedi kolumu sıvazlarken.
Gülümseyip kafamı salladım ve merdivenlere yöneldim. Aşağı inerken çoktan hatıralar gözüm de canlanmaya başlamıştı. Kapının önünde babamı beklediğim heyecanlı dakikaları, abimin ayakkabımın bağcıklarını bağlamayı öğretişini ve ablamın beni sabırsızca bekleyişlerini hatırlıyorum. Güzel ve mutlu olduğum günlerdi.
Kapıyı açtım ve içeri girdim. Her şey yerli yerindeydi. Yemekler bile. Mutfaktan gelen çürük kokularını kaldıramayacağımı anlayınca hemen kapısını kapattım. Salona geçtim ve bir süre koltukta oturmaya karar verdim.
Bu evi özlemiştim. Keşke daha önce gelseydim. Koltukta oturmuştum kafamı da arkaya yaslamıştım. Hiçbir şey düşünemiyordum. Çünkü düşünmeye başlarsam bu evden çıkışım daha da zor olur hatta çıkamayabilirdim. Sadece tavanı izlemekle yetindim. Gözyaşlarım benden izinsiz akmaya başlamıştı düşünmeme bile gerek kalmadan.
Kendimi zor da olsa toparladım. Koltuklara baktım sonra önünden hiçbir zaman kalkmak istemediğim televizyona. Canım sıkıldığında bile kalkmak istemezdim, televizyonun karşısındaki koltukta şekilden şekle girer gene de televizyondakileri kaçırmazdım. bittiğinde ise koşa koşa annemin yanına gider gördüklerimi anlatırdım. En çok belgeselleri severdim favorim de su altı canlılarıydı. Anneme bilmediği şeyleri anlattığım da yüzündeki meraklı yüz ifadesini severdim. Heyecanlı heyecanlı anlatırken o da beni dikkatle dinlerdi. Sonra da o ev işleriyle uğraşır ben de ayıcığımla oynamaya başlardım. Bu anılarla mutlu olmuştum. Tavana tekrardan bakmaya başladım. Buranın boya ve badanaya ihtiyacı var gibi görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zincir
FantasyO zincirlenmişti. Neden ve nasıl olduğunu bilmiyordu. Tek bildiği yalnızlıktı. Ve tek isteği de bir mucizenin onu bulmasıydı. Onu bulması ve bilinmezlik içinden onu kurtarmasıydı.