Bölüm 2

113 14 30
                                    

BÖLÜM 2

'Hey.'

Daldığım düşüncelerden çocuğun bana seslenmesi ile ayrıldım. Aradan 10 gün geçmesine rağmen hala tüm bunlara alışamamıştım.

'Pardon o geceyi düşünüyordum.'

Gulf anladığını belirtircesine kafasını salladı, sanki aramızda imzalanmamış bir anlaşma var gibiydi. Birbirimizi rahat alanımızdan çıkaracak ya da kötü hissettirecek şeyler yapmamaya çalışıyorduk. Elimdeki bıçağı bırakıp gerinerek yerimden doğruldum. Omurgam bana kızgınlığını derimin her noktasına batarak belli ederken kalçamdaki sızı yüzümü ekşitmeme sebep oldu. Sanırım konfor unsuru olarak en çok özlediğim şey yatağımdı, yumuşak yüzeyine uzanıp günlerce uyuyabileceğime yemin edebilirdim. Yastığın yüzüme değen yumuşaklığını hatırladıkça omurgam özlemini belli edercesine daha çok battı, içimi çekmeden edemedim.

'Yiyecek sayımı yapmalıyım.'

Gulf yerinden hızla doğrulduğunda şaşkınlıkla ona bakıyordum, yüzündeki ufak ekşimeden aynı durumdan muzdarip olduğumuzu anlıyordum. Sana söylemek istemiştim dedim içimden, zavallı.

'Sende kız kardeşinle ilgilenmelisin, kendini çok yoruyorsun.'

Ona kuşkuyla bakmadan edemedim, bazen Meaow ile benden çok ilgileniyordu, ondan hoşlandığını bu kadar belli etmesi, özellikle bana karşı, sinirimi bozmuştu. Kız kardeşine oğlanların alıcı gözle bakması hiçbir abinin hoşuna gitmezdi sanırım? İçimde büyüyen sinir ile ona sataşmamak için gözlerimi kapayıp derin bir nefes çektim. En azından doğanın içindeydik ve rüzgarın yüzüme yaptığı terapiyi tonlarca para ödediğim terapist bile başaramamıştı, doğa benim en büyük terapi merkezimdi. Cevap vermeden Meaow'ın yanında doğru ilerledim. Onunla konuşmaya çekiniyordum, ağladığını görürsem kendimde kurduğum bütün bu güçlü oğlan havalarının tuzla buz olacağını biliyordum. O benim zayıf noktamdı, küçüklüğümüzden beri onun üstüne titrerdim. Aramızda 2 yaş bile yoktu ancak ailemizin yurt dışına yaptıkları sürekli iş gezileri yüzünden birbirimize ebeveynde olmuştuk, bazen şakasına bana baba bile derdi. O benim en değerlimdi ve onu bu duruma getiren her şeyden ölesiye nefret ediyordum. Buraya geleceğimiz için ne kadar heyecanlı olduğunu hatırladım, yüzünde güzel bir gülümseme ile izcilik derslerinde öğrendiği ve bize yardımcı olacak olan şeylerden bahsederken ki gözündeki ışıltıyı. Sonra yanına adımladığım güzel kızın yüzüne baktım ve bu beni kahretmeye yetti. Gözleri bomboş belli bir noktaya bakıyordu, ölü gibi, bedeni yaşayan ancak ruhu ölmüş gibi. Yanına çömelip gözlerini bana doğru kaldırmasını izledim, ufak irislerindeki o titremeyi... Ağlayacaktı. Yavaşça ona gülümsemek istedim, her şeyin yoluna gireceğini ancak dilim varmadı, ona yalan söylemek istemedim, çünkü ikimizde yalanlardan nefret ederdik. Sadece kafasını omzuma yasladım ve minik ellerimi avucumun içine aldım. O sıcaklık hissi güvende olduğumu hissettiriyordu, onun da aynısını hissettiğini umdum. Hep orada olduğumu bilmesini, onu her zaman koruyacağımı ve onun için her şeyi yapacağımı. Kafasını omuzuma biraz daha gömerek elimi sıktı, ikimizin de birbirinin sıcaklığına ve varlığına ihtiyacımız vardı, belki de yemekten ve tüm bu ihtiyaçlar listesindeki her şeyden çok daha fazla hem de.

'Sence onlar iyi midir?'

Bu aklımda her an dolanan ama düşünmekten köşe bucak kaçtığım soruydu işte. Vereceğim bir cevap yoktu. Belirsizlik beynimin her noktasında cirit atarken, ona onların iyi olduğunu ve muhtemelen bizi bulmak için herkesi seferber ettiklerini söyleyemezdim. Onların da aynı şeyle savaştığını ve daha kötüsü çoktan bu kıyamet tablosuna gömüldüklerini söyleyemezdim. Ne olduğunu bilmiyordum, bilmek isteyip istemediğim bile muammaydı. Her şeyin, bu amansız ve bilinmeyen savaşın normale dönmesini, hatta gözlerimi açtığımda bunun roman yazılacak kıvamdaki bir kabus olmasını diledim.

'Bilmiyorum. Bunu söylemek istemesem de umarım bunu yaşayan sadece bizizdir ve onlar iyidir.'

Bu cümleyi kurmak acı verse de içimden geçen en içten dilek buydu, ne kadar acınası olsa da bunu tek yaşayanın biz olmasını diliyordum, bu işkenceye başkalarının maruz kaldığını bilmek bir tokat misali yüzüme vuruyordu ve ben nefes alamaz oluyordum. Özellikle sevdiğim insanların, ailemin. Meaow benimle gelmemeliydi, arkadaşları ile Hawai'ye gitmeliydi, ama abi-kız kardeş özel zamanında başkaları ile olmak istemediğini söyleyerek bu geziyi planlamıştı. İkimizde doğa aşığıydık, boş vakitlerde kamp yapar, büyükbabamızın çiftliğinde atlarla etrafta koşturur, evin biraz uzağındaki gölette akşama kadar keyif yapardık. Bu bizim için deşarj olacağımız özel vaktimizdi, ancak şu an olanlar planlarımızı alt üst etmişti tabii. Meaow elimi iyice sıkıp boyun girintime yasladı alnını, memnuniyet ile kafamı ona yaslayarak karşıya diktiğim bakışlarımı etrafta gezdirdim. Gulf biraz uzağımızda elindeki kağıtlara bir şeyler karalayıp sayım yaparken bakışlarını bize yöneltince göz göze geldik. Gözü Meaow'a kayıp hemen geri bana döndüler ve bir baş selamı ile işine devam etti. Ufak bir kıkırtı bıraktım, pek içten ve neşe dolu olduğu söylenemezdi. Meaow kafasını kaldırıp merak içinde bana baktı, bu yersiz kıkırtının sebebini merak etmiş olmalıydı. Ona bakıp yavaşça gülümsedim.

'Gulf hakkında ne düşünüyorsun?'

Kaşlarında ki çatılma bana çok şey anlatmıştı. İlk geldiğimizde Gulf'ün ne kadar yakışıklı bir adam olduğundan bahsetmişti ve ben ona gülmüştüm. Haksız olduğu için değil, yanımda bu kadar rahat bir şekilde daha 10 dakika önce tanıştığı adamı yakışıklı bulmasına.

'Neden soruyorsun?'

Eğer aklını bir süre tüm bu saçmalıklardan uzaklaştıracaksa abilik kartını bir yana bırakıp onunla flört etmene izin verebilirim demek istedim, ama uygun olacağını düşünmediğim için geri lafları aklımın bir kenarına itmiştim, kendini kötü hissetsin istemiyordum. Sadece bunun doğal bir şey olduğunu ve ondan hoşlanabileceğini söylemek istedim. Onu biraz neşelendirip bu tablodan bir nebze uzaklaştıracak olması ise benim için ekstradan bir bonus olacaktı ki buna boğun eğmemin tek sebebi Meaow'ın akıl sağlığını biraz da olsa toplayacak olmasıydı. Geri geleceğini biliyordum, sadece ufak bir kıvılcım lazımdı ve o kıvılcım yakışıklı tur rehberimiz ise sanırım bununla başa çıkabilirdim.

'Sanırım seninle ilgileniyor.'

Şaşkınlık içinde gözlerini birkaç kez kırpıştırıp Gulf'e doğru kaçamak bir bakış attı. Oh tatlım bu tavırları biliyorum, ondan gerçekten hoşlanmış olmalıydı. Eh haksız sayılmazdı, adam fazlasıyla yakışıklıydı, kişiliği de gördüğümüz kadarı ile biraz soğuk olsa da yardım sever ve cömert duruyordu. Yani hoşlanmamak için aptal olmak gerekti ve Meaow tanıdığım en zeki kadınlardan biriydi.

'Neden böyle düşündün?'

At gözlüklerini takıp o kadar etrafa karşı kendini kapatmıştı ki hiçbir şeyin farkında değildi. Kendine atılan bakışları görmüyor muydu gerçekten?

'Sürekli sana bakıyor ve az önce sürekli senden bahsetti.'

Biraz abartmanın zararı olmaz diye düşündüm. Gözlerindeki o ufak parlaklık geri dönmüştü, işte dedim onu geri kazanmak için Gulf kartı doğru plandı.

Sunflowers Fall (Türkçe) (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin