Bölüm 5

103 16 24
                                    

Kavurucu güneşin altında ne zamandır duruyordum bilmiyorum, artık beyaz tenim yerini hafif soyulmuş yaralar ve bronz tonlarına bırakmıştı. Hiçbir zaman ten rengine takılan biri olmamıştım ama burada geçirdiğimiz kısa sürede artık bambaşka birine benzediğimi söyleyebilirdim. Ailem beni şu an görse belki de tanıyamazdı. Göz altlarım şişmiş, vücudum ufak tefekte olsa yaralarla dolmuş, ellerim sürekli iş yapmaktan nasırlaşmaya başlamıştı. Ama her şeyden çok ruhen değiştiğimi hissediyordum. Artık eskisi kadar güler yüzlü değildim ya da bu çukurdan kurtulacağımıza dair içimde beslediğim ve varlığını sır misali sakladığım umudum yoktu artık. Sadece önüme bakıyor, kız kardeşimi her an kolluyor ve görevlerimi titizlikle yerine getiriyordum. Zombilerle olan kavgamızdan bu yana 6 gün geçmişti. Gulf beni kurtarmasa neredeyse ölecektim ama kendimi artık daha rahat hissediyordum. Onlara karşı duyduğum korku bulutların güneşi görünce bir bir ortadan kaybolması gibi dağılmıştı ve kendimi özgür hissediyordum. Kendi adıma bunun iyi bir tecrübe olduğunu düşünüyordum, Gulf'ün tersine. O gün döndükten sonra birkaç gün benimle konuşmamıştı bile. Neden bu kadar kızdığına anlam veremiyordum. Pekala neredeyse ölüyordum ve belki de bunun için kendini suçluyordu. Ama hala buradaydım. İyiydim. İyiydi. Tepkisine anlam veremiyordum. Eğer ona bir şey olsaydı bende kendimi asla affedemezdim. Empati kurmasını ve bana hak vermesini istemiştim, o ise bunu söylediğimde aynı şey olmadığını ve onun için asla endişelenmememi söylemişti. Bu 6 gün içinde 3 kez avlanmaya gitmişti ve itinayla benden kaçarak ya tek avlanıyor ya da yanında Mike'ı götürüyordu. Bu durum canımı sıksa da onu takmamaya karar verdim. Belki hatalıydım ama sonuç olarak her şey yolundaydı ve bu kadar abartmasına gerek yoktu ki bu benim kendi tercihimdi, kendi canım. O yüzden canı cehenneme diyerek elimdeki sopayı hızla karşımdaki samanlarla kaplanmış yapay zombi kafasına sertçe sapladım. Sanki tüm sinirimi ondan çıkarıyordum. Gulf ile saklambaç oynadığımız şu 6 günde kendimi görevlerim dışında dövüş pratiklerine adamıştım. Daha dinç hissediyordum, artık hedefleri daha rahat ayırt edebiliyor ve atışlarımı yapabiliyordum. Eğer bir daha ki sefer olursa çocuğun ağzından tek azar işitmeden bu işten sıyrılacaktım.

Helena avıma nasıl sessizce yaklaşacağımı, eğer yüzyüze çarpışmak zorunda kalırsam onlardan nasıl kurtulacağımı ve karşı koyacağımı öğretiyordu. Genelde boş vakitlerimi onunla geçiriyor, bana anlattığı her şeyi uslu bir öğrenci gibi gözümü kırpmadan dinliyor ve aynı titizlikle uygulamaya çalışıyordum. Bu işte iyi olduğumu ve onu etkilediğimi söylüyordu sürekli. Bunun onun genel tavrı ve flörtöz halleri olduğunu öğrendiğim için laflarına pek takılmıyordum. Onunla iyi arkadaş olmuştuk, başta düşündüğümün tersine gerçekten çok yetenekli ve kafa kızdı, geçirdiğimiz her dakikadan keyif alıyordum. Aslında bana pratikte yardım etmesini isteyeceğim kişi Gulf'tü ama çocuğun bana karşı olan tavırları aramızda olduğunu düşündüğüm arkadaşlığı sorgulamama sebep olmuştu. Tüm kampın sorumluluğu ondaydı, hep meşgul görünüyordu ve hepsinden önemlisi son birkaç gündür benden kaçıyordu. O yüzden ona soramamıştım. Şimdi ise biraz ara vermiştik, Helena karşıma geçmiş suyunu içerken bana okçuluk kampındaki komik anılarını anlatıyordu. Ağzımdan ufak bir kıkırtının çıkmasına engel olamadım. O kadar heyecanla konuşuyor ve el hareketleri ile ortama uyum sağlamaya çalışıyordu ki bu sevimli haline karşı elimde olmadan tepki vermiştim. O hala konuşmaya devam ederken etrafta dolanan gözlerim delici bakışlarla birleştiğinde içimde oluşan ufak titreme kaşlarımı çatmama sebep oldu. Gulf, günlerdir beni görmezden gelen adam, biraz ilerimizde oturmuş bağladığı kolları ile bizi izliyordu. Sert bakışları hala bana olan sinirinin geçmediğini gösterirken derin bir nefes almadan duramadım. Koca 6 gün geçmişti ve hala delici bakışları ile beni yargılıyordu. İstemsizce kaşlarımı kaldırıp aramızdaki savaşta ne bakıyorsun der gibi kafamı salladım, sinirliydim, çünkü günlerdir yargılayıcı bakışlarını üstümden çekmiyor ama ben iletişim kurmaya çalıştığımda köşe bucak kaçıyor ya da ortadan kayboluyordu. Anlam veremiyordum. Bir süre tepkisiz bir şekilde bakmaya devam etti, sonra ise yerinden doğrulup yavaşça yanımıza yürümeye başladı. O kadar gün sonra kendi ayakları ile yanıma geliyordu, vay canına, sonunda inadını kırmaya karar vermişti demek ki. Ağzımdan ufak bir homurtu çıkarken bakışlarımı üzerinden çektim. Helena ruh halimdeki değişimi merak etmiş gibi susmuş ve arkasına dönmüştü. Kızın gözlerindeki parlamayı görmek için şahin bakışlara ihtiyacınız yoktu, metrelerce öteden Gulf'e dönen bakışlarında ortaya çıkan kalpleri yakalayabilirdiniz. Nasıl bu kadar iyi dövüşen ve sert bir mizacı olan kız konu erkekler olunca böylesine cilveli ve cüretkar bir hal alıyordu kesinlikle anlam veremiyordum. Sanki iki kişiliği vardı. Süper kahramanlar gibi. Acil durumlarda kostümünü giyip insanların yardımına koşuyor, erkek gördüğünde ise utangaç ve sevimli bir profile giriyordu. Şu an sinirlerim bozuk olmasa ona bunu sorabilir ve konuya saatlerce gülebilirdim ama hayır. Şu an gözünden kalpler fışkırttığı adam sinirlerimi fazlasıyla yıpratmıştı. Dağcı ayakkabıları önümüzde durduğunda istemsizce bakışlarım çocuğun yüzüne çıktı, o ise yüzüne kondurduğu ufak gülümseme ile Helena'ya bakıyordu.

Sunflowers Fall (Türkçe) (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin