Bölüm 7

93 11 42
                                    

Güneşin tepeleri hakimiyeti altına aldığı öğlen saatlerine doğru kasabayı uzaktan görmeye başlamıştık. Yolda yaklaşık 12 zombiyle yolumuz kesişmişti ve sadece 1 tanesi benim haneye eklediğim sayıydı. Hala Gulf ve Helena ön saflarda giderek Nash ve beni destek kuvvet olarak kullanıyorlardı. Pekala yetenekli ve zombi savar olduklarını zaten biliyorduk, ama bunu aralarındaki bir tür yarış haline getirmeleri oldukça çocukçaydı. Dün güneş battıktan sonra sadece ayın gölgesi ile aydınlandığımız sırada nöbette ben ve Helena vardık. Bir zombi savar bir çırak olacak demişti Helena, evet bu isimleri o takmıştı ve bu durumdan hoşnut tek kişi de kendisiydi sanırım, ve eğittiğim ilk öğrencim diyerek çırağı olarak beni seçmişti. Gulf önce bana, sonra Nash'e, sonrasında tekrar bana bakarak omuz silktiğinde Helena zafer işareti yaparak parmak uçarına yükselip omzuma sarıldığında kendimi bir miktar yere doğru çekilirken bulmuştum. Hayır çok kısa falan değildi, sadece ben fazla uzundum ve Helena'nın ayaktayken bana sarılmaya çalışmasının gerçekten çok gülünç göründüğüne emindim. Her neyse demek istediğim gece nöbetini alan ilk grup biz olmuştuk, diğer ikisi ise 3 saat uyuyup sonra koruma görevini üstleneceklerdi. Başta her şey yolundaydı. Helena ağaçların sık olduğu ön tarafı kolaçan ederken ben arka tarafta kalan dağın yamacının bizi gizlediği daha güvenli bölgede gözetmenlik yapıyordum. Gulf özellikle burayı seçmişti, daha az tetikte olacaktık ve yamacın biraz ilerisinde kasabaya giden kestirme bir yol vardı. Yokuş ve taşlarla dolu olsa da bizi daha çabuk götürecek ve bir süre güvende tutacaktı, o yüzden onunla hem fikir olarak dinlenme noktamız olarak burayı seçmiştik. Etrafı aydınlatmak için ateş yakamıyorduk, tek ışıldağımız gökyüzünde her şey huzur içindeymişçesine parlayan aydı ve şahin gibi olan bakışlarımız. Eh lafın gelişi, çünkü gözlerimin çokta keskin olduğunu söyleyemezdim. Nöbetimin ortalarında yamacın diğer tarafından sesler duymaya başladığımda olduğum yerde donarak sesleri daha iyi duyma ihtiyacı ile gözlerimi kapatıp tüm dikkatimi oraya verdim. Taşların üstüne basılma sesi geliyordu ama sesler düzensizdi, sanki sese sebep olan her neyse düzensiz hareketlerle sadece taşa işkence ediyor, tekrar ve tekrar üstünden geçiyordu. Bu hareket paterni bile neyle karşı kaşıya olduğuma emin olmama yetmişti. Hızla yerimden doğrularak ses çıkarmamaya özen göstererek Helena'nın yanına koşturmaya çalıştım. Bize ulaşmaları için biraz ilerideki birleşme noktasını bulmaları ve oradan yanımıza gelmeleri lazımdı. Kaç tane olduklarını bilmiyorduk, mümkünse bir an önce onlara rastlamadan buradan ayrılmak daha cazip geliyordu. Hiçbir riski göze alamazdık. Hızla yanına ilerlediğim beden bir sorun olduğunu fark etmişçesine sırtını dikleştirip bakışlarını bana sabitlediğinde içimde yükselen paniğin azaldığını hissediyordum. Yanımızda iki zombi savar varken sanırım birazda olsa güvendeydik.

'Yamacın arkasındalar. Buraya bağlantıyı bulmaları an meselesi.'

Helena gözlerini kısarak yamacı bulunduğumuz iç kısma bağlayan ufak geçite çevirdiğinde diğerlerini uyandırmak için hareketlendim. 10 metre kadar ileri de taş ve ağaçlar dallarından bir uzakta kalan yere uzanmışlardı. Yani aslında daha çok Nash kendini yere atmış muhtemelen rüyaların içinde uçarken, Gulf sırtını biraz ilerisindeki bir ağaca yaslamış oturur vaziyette yatıyordu. Onun bu pozisyonunun ne kadar rahatsız olabileceğini düşünerek yüzümü ekşittiğimde gözleri açılarak beni buldu. Buna o kadar şaşırmıştım ki bir an donup kaldığımı hissettim. En ufak bir ses çıkarmamıştım, geldiğimi nasıl anlamıştı? Susup ona bakmamı umursamadan yerinden hızla doğrulup yanıma gelmeye başladığında yavaşça kafamı salladım. Şu an büyük bir problemimiz vardı.

'Sorun ne?'

Sanki az önce yatan kendisi değilmişçesine dinç geliyordu sesi.

Sunflowers Fall (Türkçe) (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin