Bölüm 4

92 13 21
                                    

Gulf arbaletin yayına okunu yerleştirirken gergince onu izliyordum. 4ünü de uzaktan haklayabilirdik, yanımızda sadece onun arbaleti, ki asıl amacımız onunla en azından birkaç tavşan vurmaktı, ucuna bıçak ucu yerleştirdiğimiz bir sopa ve ucunu sivrileştiridiğimiz tahta parçası vardı. İlkel silahlarımız olsa da onları haklamak çokta zor olmayacaktı, en azından Gulf ve onun yeteneklerine güveniyordum. Zombiler gittikçe bize yaklaşırken nefesimi tutup çocuğun yayını en yakınımızdaki zombiye doğrultmasını izledim, bu arada elime sivri uçlu sopayı almış herhangi bir aksilikte saldırmak için bekliyordum. Onlar bizi görmemişken belki kaçabilirdik ama o zamanda yaşadığımız yere yakın oldukları için bizi daha kötü bir sürpriz ile karşı karşıya bırakabilirlerdi, o yüzden onları gördüğümüz anda haklamayı tercih ediyorduk. Gulf iyice üstüme doğru eğilerek karşıya hedef aldığında istemsizce sırtımı ağaca yasladım. Aramızda 10 metre anca kalmışken ilk oku bıraktı ve en öndeki zombi hızla geriye düştüğünde diğerleri tehlikeyi sezmişçesine kafalarını bizim olduğumuz yöne çevirmiş ve hızlarını bir tık arttırarak ilerlemeye başlamışlardı. Gulf'ün küfrettiğini duyduğumda yüz yüze savaşmak zorunda kalacağımıza emin olmuştum, birazdan o gülünç yaratıklarla boğuşacaktık ve buna hiç hazır hissetmiyordum. Gulf hızla diğer oku yerleştirip diğer zombiyi de hakladığında aramızda 2 metre ancak kalmıştı.

'Dikkatlerini dağıtacağım. Senden hızla çiftliğe doğru koşmanı istiyorum. Tamam mı?'

Ne saçmalıyordu bu? Onu tek bırakıp arkama bakmadan gideceğimi düşünüyorsa çok yanılıyordu. Belki onun kadar iyi bir dövüşüyor ya da silah kullanamıyor olabilirdim ama bir korkak değildim ve ona yardım etmeden buradan kaçıp gitmeyecektim. Daha ağzımı açıp ona itiraz etmeme izin vermeden ağacın arkasından çıkıp yürüyen bedenlerin dikkatini zır tarafımıza doğru çekerek koşmaya başladığında bir an ne yapacağımı bilemez bir şekilde bakakalmıştım. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, izlediğim veya gördüğüm her film sahnesi kafamdan uçup gitmişti sanki. Elimdeki sivri tahta parçasının da bu yaratıklar üzerinde mucizeler yaratmayacağının farkındaydım ama ona yardım etmem gerektiğini de biliyordum. Derin bir nefes alarak aramızda belki de 5 adımlık mesafe olan zombiye doğru hızla hamle yaptığımda, yaratık sanki bunu önceden sezmiş gibi bana doğru dönmüştü. Öncelikle yüzüme doğru yayılan o berbat kokudan dolayı midemin ağzına geldiğini hissettim, ağzı çürümüş ve aylardır sıcağın altında bekletilmiş et gibi kokuyordu, gözleri kırmızı ve cansızdı. Dişleri artık yok denecek kadar siyahlaşmış ve dökülmeye başlamıştı. Kesinlikle filmlerde gördüklerimden çok daha beterdi ve bu kadar yakından onlardan biriyle karşılaşmak içimde bir yerlerin titremesine sebep olmuştu. İşte bu dedim, ya ölecek ya onlardan birini öldürecektim. Hızla elimdeki sopayı daha bana yeni dönmüş olan bedenin iki gözünün ortasına indirdiğimde ağzından çıkan salyalar eşliğinde geriye doğru düşüşünü izledim ağır çekimde. Biri hallolmuştu, diğeri ise arkadaşına yapılana daha da öfkelenmiş gibi garip hırıltılar çıkararak üstüme doğru gelmeye başladı. Diğerinin yüzündeki sopayı çıkaracak vaktim yoktu, pantolonun kemer yerine sıkıştırdığım ufak bıçağı çıkarırken Gulf'ün bana öğrettikleri geçti bir bir aklımdan. Bana iyi bir atıcı olduğumu söylemişti. Bunu yapabilirdim. Bıçağı birkaç adım uzağımdaki yaratığa attığımda korkuyla geri çekildim. Yapamamıştım, kulağını sıyırıp çalıların arasında bir yere düşmüştü. Bir an ne yapacağımı bilemeyerek geriye adımladığımda ayağım kayarak yeri boyladığımda kendime küfrettim. Sakarlığım kendini göstermek için mükemmel bir an bulmuştu. Kendimi geriye çekmeye çalışırken ellerim yapraklara sürtünüyor ve canımı yakıyordu ama korku içinde kendimi o pis yaratıktan olabildiğince uzaklaştırmaya çalışıyordum. Kampta ölen ilk kişi olmak biraz kanıma dokunacaktı, en azından bir süre dayanırım diye düşünüyordum, en azından Meaow'u korumak için dayanmalıydım. Beni de kaybederse ona neler olacağını düşünmek bile istemiyordum. Daha son birkaç gündür Gulf sayesinde kendine gelmişken onu yeni bir karanlığın için itemezdim. Bunu ona yapamazdım. Yaratığın elleri koluma değdiğinde ani bir refleksle onu itmeye çalıştım. Yumuşak, vıcık vıcık ve garip bir histi, sonuna kadar nefret etmiştim. Ağzını açtığında o kokuyu bile hissedemeyecek kadar korkmuştum, o iğrenç salyası saçıma oradan da alnıma dökülürken nefeslerim iyice hızlanmıştı, gerçekten ölüyordum. Ağzımı açıp ne bağırabilmiş ne de herhangi bir tepki verebilmiştim, şu an yaratığa engel olan tek şey onu itmeye çalışan kollarımdı ve onların da gücünün tükenmeye başladığını hissediyordum. Belki de gerçekten Gulf'ün dediği gibi koşmalıydım, ben onlarla savaşacak kadar güçlü değildim. Ama yapamamıştım işte, o bizim için bunları yaparken onu bırakıp gitmek istemedim. Bir korkak gibi arkama bile bakmadan kaçmak istemedim. Gözlerimi kapatarak gücümün son kırıntıları ile onu iterken sert saplanma sesi duydum önce, sonrasında ise üstüme doğru düşen bir beden.

Sunflowers Fall (Türkçe) (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin