1.4

47 8 0
                                    

Yamaç: Bir hafta oldu.

Yamaç: Hala yazmadın.

Yamaç: Kalpsiz olduğumu herkes biliyordu sen yeni öğrendiğin için mi bunu yapıyorsun?

Yamaç: Beni bırakıyorsun. ( Mesaj silindi.)

metanoia çevrimiçi.

metanoia çevrimdışı.


Yamaç: En azından yaşadığını biliyorum.

Yamaç: Görüldü atıyorsun.(21.00)

Yamaç: Bir daha hiç yazmayacak mısın?
(04.20)

Yamaç: Yazmayacaksın. (05.55)

*
"Geliyorum, kapat. Kapat." Diye bağırdım sokak ortasında Simay'a. Sabah sabah evlerinde ekmek kalmadığı ve ikisi de gitmeye üşendiği için beni evlerine ekmek almaya göndermişlerdi.

Birde dudak büzerek konuşuyordu, neymiş ben olmasam tam doyamıyormuş. Yiyemiyormuş.

Kendi kendime gülüp fakülteden çıktım ve biraz uzaktaki fırına doğru yürümeye başladım. Erkenden iki dersim vardı ama Simay ve Aylin'i bugün dersleri olmadığından gelmemişlerdi.

Hava yağmurluydu. Soğuktu ve en kötüsü sabah böyle bir şey olmadığı için incecik bir hırka giymiştim. Buz tutacaktım neredeyse.

"3 baget ekmek alabilir miyim?" Diye mırıldandım ve tezgahın kasa tarafına geçtim. İçeride bir sürü kişi vardı ve içerisi sıcacıktı. Ellerimi kollarıma sürtüp avuç içlerime nefesimi üfledim. Bir sıcak  bir soğuk daha çok etkilemişti.

"Ceketimi verebilirim."

Ona doğru döndüğümde üzerinde büyük siyah şişme montu gözüme çarpmıştı daha sonra önünü açık bıraktığı büyük sweati ve yakasından görünen beyaz tişörtü. Kesinlikle üşümüyor olmalıydı.

Kendime dönüp baktığımda ise incecik kiremit rengi bir hırka ve içerisine giydiğim beyaz atlet vardı. Altındaki bol  paça kot bile yetmiyordu. "Mağara adamları gibi dışarıda ateş yakarak ısınmayı daha çok tercih ederim."

"Yağmur yağıyor, yakamazsın." Dedi dışarıya küçük bir kaçamak bakış atıp bana döndükten sonra.

"Üşümüyorum."

"Altı buçuk." Dedi kasadaki orta yaşlarının sonuna gelmiş adam. Çoktan çıkardığım paraları ona uzattım ve kese kağıdını elime aldım.

"İyi günler." Diyerek de ona bakmadan dışarının soğuğunu bıraktım kendimi. Onların evi de fakülteye çok uzak değildi en azından yürüyebilirdim ama şu durumda otobüse binmem daha büyük avantaj gibiydi. Bu yüzden adımlarımı durağa çevirdim ve ekmeğin köşesini koparıp ağzıma attım. Kokusu açlığımı harlıyordu.

Çantamdan otobüs kartını çıkarıp gelen otobüse binecektim ki kartımı yanıma bu sabah eve geri döneceğim bilincinde almadığımı hatırladım. "Aptal kafam!" Diye konuştum kızarak kendi kendime. Bu yağmurda, bu havada şimdi nasıl gidecektim ben?

"Ben bırakırım seni." Dedi otobüs durağının yanına dirseğini koymuş alnını ovalayıp gülümserken.

"Ben de bineyim arabana sonra aptal başka bir oyunun içinde bulayım kendimi ve daha sonrasında yine seninle birlikte zamanımı aptalca geçiririm. Hayatta olmaz!"

"Kırıcı oluyorsun."

Sen de.

Omuz silktim ve bakışlarımı tam karşıda yağmura aldanmayın çifte geri çevirdim. Birbirlerine sarılarak ve dans ederek yürüyorlardı. Bir şeyi hatırlattı. Yamaç'a tekrar baktığımda onun da onları izlediğini anladım ve sadece bekledim. Hatırlamış miydi? Tamam beni değil belki ama olayı?

Bana baktığında tekrar bir şey demeden yanıma geçip oturdu ve bulduğum ekmekten alarak kendi ağzına attı. Bir süre sadece yağmuru dinledik birlikte. Bir şey demedim. O da dememişti.

Burnumu çektim hafifçe soğuk rüzgardan dolayı, hava gittikçe soğuyordu ve ben öylece boş durakta boş boş oturuyordum ama onunla. Yine.

Ona baktım. O çoktan beni izliyordu. Gözlerine baktım özellikle, hafif kaşlarını çalmıştı ama her zamanki maskelerinden biri yoktu en azından. Hadi, hatırla, lütfen...

Dudakları aralandı. Lütfen, lütfen hatırladığını söyle. "Özür dilerim."

"Ne için?" Diye mırıldandım hayal kırıklığı içerisinde. Başka bir şey söylemişti, aklımdan geçenleri değil başka bir şey söylemişti.

"İşte kağıdın uçtuğu için."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Sorun değil." Çünkü daha çok canımı yakmıştın. Çünkü daha büyük hatayı yapıyorsun. Ve ben hala kanıyorum.

"Nasıl sorun değil? Kaç gündür neden okula gelmiyorsun da beni sürekli tersliyorsun o zaman?"

Çünkü hatırlamıyorsun.

"Çünkü senden hoşlanmıyorum."

"O zaman seni eve bırakabilir miyim? Çünkü biraz daha burada kalırsan ikimizde hasta olacağını biliyoruz."

Kafa salladım. "Biliyor musun bilmiyorum ama Aylin ve Simay'ın evine gidiyorum. Yolu tarif ederim sana."

"Biliyorum orayı."

Biraz yürüdükten sonra üstü açık geniş otoparka geldiğimizde kapıyı açıp binecektim ki Yamaç tekrardan konuştu. "İnstagramın var mı?"

Cevap vermeden kapımı açıp içeri bindim ama kaçamayacağım gün gibi ortadaydı. İçeriyi hemen ısıtmaya çalıştı ve otoparktan çıkarak ana yola girdi. "Cevap vermedin."

"Ne, ha, evet var. Neden ki?"

"İstek atacağım elbette, başka neden olacak ki?"

"Tamam, bulur atarsın." Dedim cama doğru bakıp başka bir şey demeden. Çünkü hesabımı zaten bulduğunu biliyordum hatta istek bile atmıştı ama görmezden gelerek öylece bırakmıştım. Şimdi neden olup olmadığını soruyordu ki? Beni mi test ediyordu?

"Aslında attım."

"Biliyorum." Dedim ve içimden gelen gülme isteğine karşı dudaklarımı bastırdım.

Şaşkın sesi arabayı doldurdu. "Biliyor musun? O zaman neden kabul etmedin."

"Hoşlanmadığımı daha kaç kere söylemem gerekiyor."

"Eminim, bir gün hoşlanacaksın."

"Hadi oradan."

"Biliyorum, hoşlanacaksın. Hatta hoşlanıyor bile olabilirsin."

Bir şey demeden konuyu kapatmak için sağ tarafa geçen yolu gösterdim ve konuştum. "Şurada indir sen beni."

"Hemen..."

Araba tam istediğim yerde durduğunda dönüp kucağımdaki kese kağıdını alıp kolum ve kendi arama sıkıştırdım. "Tesekkur ederim."

"Özür dilerim, tekrardan."

"Önemli değil."

"Teşekkür ederim."

"Ne için?"

"Affettiğin için."

Sustum ve arabanın kapısını açıp gidecekken kolumu tutup kendine bakmamı sağladı. Gülümseyerek konuştu. "Sonra görüşürüz, sarışın."

Arabadan inip arkama bakmadan ileri doğru yürümeye devam ettim, birkaç saniye sonra arabanın sesi gittiğine haber vermişti. Telefonumu çıkarttım ve asıl hesabımı açtım. İsteği gözler önündeydi.

Kabul et/ Sil

Kabul et.



















ISLAK SOKAKLAR (texting)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin