Jungkook etrafına bakındı, güzel, yeşil ve ferah ormana. Jimin'le birkaç gün iletişimini kesmişti. Ona evlenme teklifi için en uygun yeri bulmaya çalışmıştı bu süre zarfında. Burada karar kılmıştı. Şatafatlı birşey istemiyordu, ikisi de. Jimin, ona küstüğünü zannedip günlerce kendisini kötü hissetmişti. Şimdi buraya kendisini çağırıp teklifini yapacaktı.
Onu iyi hissettirmek istiyordu. Telefonunu çıkardı ve Namjoon'u aradı. Jimin'e sürpriz olması için onu buraya Namjoon getirecekti.
Jimin telefonunun sesini duyduğu zaman günlerdir çıkmadığı yataktan ilk defa başını kaldırdı. Namjoon hyung'uydu arayan, açmalıydı. Çatallaşmış sesiyle konuştu. Hyung'u hazırlanması gerektiğini, kendisini bir yere götüreceğini söylemişti. İtiraz etme hakkı bile vermeden telefonu kapattı.
Göz devirerek yataktan kalktı. Ne kadar vakti olduğunu bilmiyordu, fakat kesinlikle duşa girmesi gerekiyordu. Hızla bir duş aldı fakat nereye ve nasıl bir yere gideceklerini bilmiyordu. Fakat umrunda değildi.
Gündelik bir parça giydi, pantolon ve gömlek. Makyaj yapmadı. Jungkook istemezdi. O aklına geldiği zaman gözleri doldu. Kendisiyle tek kelime dahi konuşmamıştı bir hafta boyunca. Ne aramalarına ne mesajlarına cevap vermişti. Ve bir yerlerde hâlâ onu sevdiğini hissetmek canını yakıyordu.
Namjoon hyung'u geldiğine dair bir mesaj attığında, montunu alıp aşağıya indi. Hyung'u ikisinin durumunu bildiğinden onun yanında rahat davranabiliyordu. Önce hyung'una sarıldı. Ardından arabaya bindiler.
~
Hyung'u ormanlık bir alana doğru sürüyordu fakat Jimin'in anlamadığı şey neden ormana doğru gittikleriydi. Ne işleri olabilirdi ki ormanda?"Hyung, nereye gidiyoruz?"
"Jungkook'un seninle konuşmak istediği birşey varmış,benden seni getirmemi rica etti."
Kendisi almaya tenezzül bile etmemişti. Bu kadar kızdıracak veya düşündürecek ne yapmıştı ki?
"Buradan sonrasına araba yürümez. İleriye doğru git. Onu göreceksin zaten."
"Peki hyung teşekkürler."
Jimin hyung'unun dediğini yapıp arabadan indi ve tam ileriye doğru yürüdü. İşin garibi yerdeki yapraklar,sanki ona yol göstermek istercesine yerlere serpilmişti. İleride sevgilisini gördüğünde adımlarını hızlandırıp yanına geldi.
"Jungkook..."
Jungkook sevgilisinin sesini duyduğu zaman gelen gülümseme isteğini bastırıp soğukluğunu koruyarak arkasına döndü.
Kendisine umutla bakıyordu.
"Biliyorsun ki bir süredir ilişki içindeyiz. İyi kötü,acı tatlı anılarımız oldu fakat ben artık bu ilişki içinde olmak istemiyorum."
"Jungkook,birşey mi-"
Jungkook miniğinin elini kavradı,cebindeki kutuyu çıkartıp diz çöktü.
"Benimle evlenir misin,bebeğim?"
Miniğinin gözyaşları onayladı bu teklifi. Yüzüğü tombul yüzük parmağına geçirdi,ardından Jimin kutudaki diğer yüzüğü aldı ve Jungkook'un parmağına geçirdi.
"Ben artık Jeon muyum?"
"Evet,sen Jeon'sun. Jeon Jimin."
"Beni o kadar korkuttun ki. Küstün sandım."
Jungkook gülümseyerek bebeğine sarıldı. Çok seviyordu,her şeyden çok. Onun için de Jimin'le konuşmadan geçirdiği bir hafta iyi geçmemişti.
Sesini özlemişti,ellerini tutmayı,en çok da onu öpmeyi.
Yanaklarını sıkıştırdı uzun parmaklarıyla,ardından yüzünü kavrayıp açlıkla asıldı dudaklara. Ondan karşılık alabilmek harikaydı,bunu özlemişti.Uzunca bir süre dudaklarını sundular birbirlerine. Her şey susmuştu,böcekler ötmeyi bıraktı,ağaçlar hışırdamayı. Her şey onların hasretlerine saygı için susmuştu. Jimin ayrıldı istemeden,nefessiz kalmıştı artık.
"Tanrım,nasıl özledim seni."
"Ben de seni çok özledim."
"Lütfen beni asla bırakma güzel bebeğim. Çünkü sensiz asla yaşayamam."
Bitti kitap. Wuhuu.
Bir Jikook ve bir Sope kitabı yayımlayacağım yakın zamanda,beklemede kalın♡
Bu arada,mutlu yıllar!!