İnsana; büyüdüğü evden, ailesinden, çocukluğundan, zamanın bıraktığı hatıralardan ayrılmak zor gelir. Bense tüm bunlardan uzaklaşmak için bu otobüse bindim. Benim çocukluğumun, gençliğimin izleri başka, herhangi bir ailenin çocuğunda bıraktığı izler gibi değil. Ailemin yüzüne her baktığımda, kabuslarımın bıraktığı derin izleri görmektense onlara kör olmayı tercih ederim. Onlara tamamen kör olmak yanlarında kalmam için yeterli değildi, çünkü varlıkları bile o kabusları gün yüzüne çıkarıyordu. Belki de bu yolculuk, izlerimi geçirmese bile yaralarıma iyi gelebilir.Otobüse bineli 6 saat geçmiş ve ben daha hiç dostuma danışmadım. Oysa her üzüldüğümde, sıkıntıda hissettiğimde ilk ona sığınır, onu okurdum. İçinden hislerimi tercüme edecek bir şiir illa ki çıkardı. Şu anki hislerimi dile getiren bir şiir çıkar mı bilemem, çünkü bazen hisleri anlatmaya kelimeler de yetmiyor. Yine de ayrıldığım yerdeki düşüncelerimden kurtulmak için şiir okumak en güzel yol benim için. Önceden rastgele bir sayfa açıp önüme gelen şiirin beni yansıttığını düşünürdüm. Şimdi de öyle yaptım.
Karşıma çıkan şiiri okuyunca uzun zamandır ağlamamak için direndiğimi fark ettim.ANLATAMIYORUM
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.- Orhan Veli Kanık
Şiiri okumayı bitirince istemsizce gözlerimden birkaç damla gözyaşı döküldü. Sebebi ayrılık değil, bunca zaman ayrılmaya direnmiş olmamdı.
16 saatin sonunda otobüs Şanlıurfa'ya sonunda varmıştı. Her ne olursa olsun, yolculuğun sonlarına doğru artık tek düşündüğüm şey yemekti ve otobüs Şanlıurfa'ya varır varmaz bulduğum ilk lokantaya girdim. Siparişi almak için yanıma gelen genç garsona siparişimi verip bekledim. Yemekler gelince hızlıca yiyip bitirdim ve zaman kaybetmeden hesabı ödeyip lokantadan çıktım. Saate baktığımda henüz 20.30 olduğunu gördüm ve bu yürümek için güzel bir saatti. Epeyce yürüdükten sonra Bursa'dayken rezervasyon yaptırdığım otele gittim. Duş aldıktan sonra, her zaman yaptığım gibi hayal kurarak uykuya daldım.
Gün içinde kötü bir olay yaşamış olsam bile gün sonunda içimi ferahlatan şey hayallerimdir. İnsan bazen fark etmeden bile hayal kurabiliyor. Birbiriyle gülüşüp oynayan çocukları izlerken, bir sokak köpeğinin başını okşarken, küçük bir kediye süt verirken veya gece yarısında gökyüzüne bakarken, hayaller bir anda zihnimize nüfuz eder, istemsizce kendimizi bulunduğumuz konumdan başka bir noktaya götürürüz, başka bir yerde, başka bir zamanda, başka bir durum içinde olduğumuzu düşünürüz. Yaşamak isteyip yaşayamadıklarımızı, gelecekte yaşamayı istediklerimizi veya geçmişte yaşayıp değiştirmek istediklerimizi düşünürüz. Başka bir zaman en istemediğimiz şeyleri düşünürüz, yaşamak istemediğimiz ve istemeyeceğimiz şeyleri, düşünürken "Allah'ım başıma getirme." diye dualar ettiklerimizi. Ben yaşamak istemediğim anı yaşadım. Gecelerce kafamı meşgul eden, değiştirmek istediğim o anı yaşadım, hem de aylarca. Ve bunu yaparken ismimi bahane etti: Elzem. Onun için gerekliymişim çünkü. Onun iğrenç düşünceleri için vazgeçilmezmişim.
Geçmişte yaşadığım o ayları silemedim, değiştiremedim ama bir daha yaşamamak için şehrimi, ailemi, hayatımı değiştiriyorum. Sessizlik istediler benden, ben de öyle yaptım. Sessizce kalkıp geldim buraya, benliğimdeki fırtınaya kulak tıkayan herkesi sessizce söküp attım, önce içimden sonra da hayatımdan. En yıkıcısı içimden söküp atmak oldu, çünkü ilk önce yaşamak istemediğim o ayları söküp atmakla başladım. Zor olanıysa silememekti, o ana ait olan kafamın içindeki sesleri uzaklaştıramamaktı. Kendimi dinlemeye çalıştıkça araya o sesler sıkıştı, benliğimden uzaklaştım, sadece o sesleri duymaya başladım. Bir süre sonra susturmayı öğrendim; kitaplarla, şiirlerle konuştum, kafamın içinde onların sesi yankılanmaya başladıkça daha çok bağlandım onlara ve bir de hemdeme, can dostum Mehir'e. Sessizliğimin devirdiği dev çınarların gürültüsünü duyan tek kişi oydu. Elimden tutup "Git buradan, kendi sesini duy artık, aileninkini değil." diyen, beni buralara gelmeye iten en güzel ve en iyi sebep oydu. Ben de dediğini yaptım. Önce sesimi buldum, sonra da kendimi otogarda. Kitaplarımdan alabildiğim kadarını yanıma alarak yola çıktım, tek güvencem onlardı. Kitapların varlığı bile beni yatıştırıyordu, kendimi buluyordum onlarda, sesimi buluyordum. Bir de hiç tanışmadığım o efsunkâr adamı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHBER
Romanceİkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım... Seni aldım bu sunturlu yere getirdim Sayısız penceren vardı bir bir kapattım Bana dönesin diye bir bir kapattım Şimdi otobüs gelir biner gideriz "Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç" Bir ellerin...