son kez, bölüm şarkımız: two feet - call me, i still love you (extended)
~
Kırmızı elbisem içinde güneşten daha çok ışıldıyordum.
Beyaz, pürüzsüz bacaklarım ve yer yer Zayn'den kalan renkli izlerle aynada kendimi incelemeye bir son verdim. Dudaklarımdaki gülümsemeyi silemiyordum. Silmek istediğim de yoktu. Yaşanan onca boktan yılın ve olayın üzerine hak ettiğim mutluluğu yaşayabildiğim için, bunu onunla yaşadığım için keyifliydim.
Bana sunduğu bu şansın ne kadar büyük, ne ölçüde önemli olduğunun farkındaydım. Bunu mahvetmemek için elimden geleni fazlasıyla yapacağımı, dün geceden beri kendi kendime mırıldanıp duruyordum. Bunu yapacaktım. İkimiz için.
O, benim için devasa bir fedâkârlıkta bulunduysa bunu ben de yapabilmeliydim.
Saçlarımla oynamayı keserek çantamı aldım ve evden çıktım. Hava güneşliydi. Ilık bir yaz öğleden sonrasını saçma ve sıkıcı bir düğüne katılarak geçirmekten daha güzel planlarım vardı başta, ama sonra Pederimin yanında olacağımı hatırladım.
Düğünde yapacağı konuşmanın üstünden birlikte geçmiştik. Ben gayet yeterli olduğunu düşünüyordum, ama o biraz gergindi. Sonunda biraz daha iknâ olmuş bir şekilde ayrılmıştı evden. Kilisenin bahçesinin düzenlemesinin başında durması gerekiyormuş.
Beş dakika içinde bahçenin önündeydim. İnsanların gülücük seslerini, çocukların etrafta koşuştururken attıkları yaramaz çığlıkları, kuşların cıvıltısını, çalan klasik müzik notalarını duyabiliyordum. Dağınık bir harmoni içerisindeydi geniş açıklık. Renkli sandalyeler dizilmişti her yere.
Gözlerimi yavaşça bahçede gezdirdim, ama onu hiçbir yerde göremiyordum. Çantama sardığım parmaklarımı biraz daha sıkılaştırırken yavaş adımlarla ilerlemeye devam ettim. Tanıdık hiçbir yüz yoktu.
Biri dışında.
"Siktir." diye fısıldadım elimle ağzımı kapatarak. Yana döndüm, ama çoktan beni görmüştü.
Siktir.
Gözlerimiz bir süre birbirine takılı kaldı. O da en az benim kadar kararsızdı. Yanıma yaklaşan adımlar atmaya başlayınca elimi ağzımdan çekerek bulabildiğim en sahte gülümsemeyi dudaklarıma astım.
"Lara." Beni selamlayan sesi, şaşırtıcıydı ki, arkadaş canlısıydı. "Merhaba."
"Mer..." Kız arkadaşının yanımıza yaklaştığını görünce ses tonum düştü. Belli etmemeye çalıştım. Biraz daha yükselttim sesimi. "Adam, merhaba. Nasılsın? İyi görünüyorsun."
"İyiyim." Başını yavaşça sallarken yanına gelen kız arkadaşının koluna girdi.
Birbirlerinin ellerini tutmalarını, göz bebeklerinden fırlayan kalpleri ve havadaki gereksiz aşk kokusunu şiddetle görmezden geldim. Gerçeğe odaklandım. Gerçekten iyi görünüyordu.
Kahverengi gözleri tekrar beni buldu. Gülümsemesi solmuştu diyebilirdim, ama bunu fazla belli etmedi. "Bayan Johnson'ı az önce şurada görmüştüm." dedi omzunun arkasından bir yeri işaret ederek. "İstersen bir bak. Clint oldukça gergin görünüyordu."
Clint'in amına koyayım.
Yüzümde ekşimiş süt içmiş gibi bir ifade belirmişti. Yine de bir gülümsemeyle bunu dağıtmaya çalıştım. "Hm hm. Ben gidip öyle yapayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
epiphany
FanfictionBir pederi istemek Lara'yı ne kadar adi yapar? zain javadd malik | 09.12.2020