Koskoca bir ay ve kafayı yemek üzereydim.
Okuduklarımı kabul etmek benim için zordu. Yıllardır bir Tanrı varlığından uzak bir evde yaşıyordum. Seçtiğim arkadaş ortamları da bu yönde çeşitleniyordu. Ve şimdi okuduğum tüm bu açıklamalar silsilesi, kabul edebilmem, sindirebilmem için çok fazla detaydan oluşuyordu.
Son sayfayı da çevirdim ve İncil'i kapatıp yüzüme yasladım. Gözlerim, İncil'in siyah kapağına dalıp gitmişken düşünmeye ara vermiyordum.
İnanacağımız şeyleri tamamen kendimiz seçiyorduk. Bu inançlar çerçevesinde çiziyorduk yaşantımızı.
Pederin neler yaşadığını bilmiyordum, ama olduğu kişiden mutlu olduğunu bana her fırsatta sunduğu için bunu görebiliyordum.
Sonra kendime bakıyordum ve ne kadar boktan kişilerle, boktan bir yirmi iki sene geçirdiğimi görüyordum. Yaptığım hatalar kalın bir zincirin halkaları gibi birleşiyor, en sonunda bileklerime dolanıyorlardı. Her sıçradığımda biraz daha dibe çöküyordum.
Tek suçum inanç eksikliği miydi?
Hâlâ mantıklı gelmiyordu. İnanabileceğim şey bir Tanrı veya onun varisi başka bir Tanrı olmadığı için sürüklenip duruyor olamazdım. Sadece boktan bir aileye sahip, kafası karışık bir genç kızdım.
Birkaç ay içinde üniversite için şehir değiştirecek ve hayallerim için çalışmaya devam edecektim.
Birkaç ay sonra Pederin p'si bile kalmayacaktı. Ne bu İncil, ne ona duyduğum "sonsuz seks ateşi", ne de başka bir şey. Her önemli ve büyük şey gibi, bir gün bunlar da arkada kalacaktı.
Ama şimdi... şimdi şapkayı önüme koyup düşünme vaktiydi. Bunu aylardır, belki de senelerdir yapmıyordum.
Sırf bu yüzden bile onu tekrar görmek istiyordum. Beynime hitap eden ve onu kullanmamı isteyen belki de tek kişi olduğu için.
"Belki de o zaman bu kadar mutsuz olmazdın."
Tamamen sallıyordu. Evet... öyle olmalıydı.
Mükemmel bir hayatım vardı amına koyayım.
Son senemi de alttan ders bırakmadan bitirdiğimde aklımdaki şirketlerle görüşmeye başlayacaktım. Alternatif olarak birkaç çeviri bürosuna da uğrayıp Sanat Tarihi alanında makaleler çevirmeyi düşünüyordum. Sonrasında bu cehennem çukurunda işim bitmiş olacaktı. Lenoré ve Poppins'i de alarak buradan sonsuza dek uzak duracaktım.
Belki, küçük bir ihtimalle, hâlâ burada olursa Pederi görmek için geri dönebilirdim.
Bunu isterdim. Onu bugün, yarın, daha sonra ve hep görmek isterdim.
İncil'i yatağımın kenarındaki komodine bırakıp doğruldum. Telefonumu aramaya koyuldum. Koskoca bir ay geçmişti ve onunla doğru düzgün görüşememiştik. Bu süreçte "İncil'ini okuduğum" için o da beni rahatsız etmiyordu. Özenle okumamı istiyor olmalıydı.
Mesajlarında okumayı bitirip bitirmediğimi sorması, bitirdikten sonra haber vermemi talep etmesi dudaklarıma kocaman bir gülümseme yerleştiriyordu.
Benimle bu kadar ilgilenmesini seviyordum.
Telefonumu burada bulamayınca aşağı indim. Mutfakta kaldığı o an aklıma geldi. Mutfağa ilerlediğim sırada salonda sigarasıyla oturan annem dikkatimi çekti. Yanında yanan gece lambasıyla dik dik bana bakarken onu görmemek zor olurdu zaten.
Kaşlarımı çatarak mutfağa girdim.
Tezgâhın üzerinden telefonumu aldım. Çıkmak üzereyken gözüme takılan başka bir şey daha oldu: yemek masasının tam ortasında duran annemin viski şişesi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
epiphany
FanfictionBir pederi istemek Lara'yı ne kadar adi yapar? zain javadd malik | 09.12.2020