final | part 1

1.3K 114 146
                                    

bölüm şarkısı: daughter - alone / with you

~

"Birlikte gün batımına doğru, yüzlerindeki zafer kazandıklarını dillendiren gülümsemeleriyle ilerlerken el eleydiler. Bay Jaxon haklı çıkmıştı. Güneş, batarken bile en az doğarken olduğu kadar mutluydu."

Defterini kapattığını duyunca başımı kaydırdım ve ona baktım. "Bu kadar mı?" diye sordum şaşkınlıkla. Beklediğimden daha kısa sürmüştü. Ya da kendimi tatlı ses tonuna öyle kaptırmıştım ki zamanın kum taneleri gibi akıp gittiğini fark edememiştim.

Uyandıktan tam yirmi dakika sonraki ses tonunu herkesin duyabilmesini isterdim.

Kalkıp yüzünü yıkamak ve güne başlamaktan ziyade benimle sıcak çarşafları arasında pineklerken ondan güzeli yoktu. Her hâlükârda yoktu ondan güzeli, ama yeni uyandığında insanların ne denli suratsız olduğunu bilen ben, şimdi onu böyle görünce daha bir tutulmuştum varlığına.

Başkaydı. Bambaşka.

Defterini başucundaki komodine bırakıp başını tekrar yastığa bıraktı. "Mutlu bir son hak ediyorlardı." diye mırıldandı kısık bir sesle. "Yaşanan onca şeyin üstüne bunu her şeyden çok hak ediyorlardı."

Beyaz yüzeye dağılan koyu renkli saçlarını ve parmaklarının az sonra orada gezinmesini büyük bir mutlulukla izledim. Başımı gövdesinde biraz daha yukarı kaydırarak onu daha net görmeye çalışıyordum. Bunu beceremeyince yüz üstü uzandım ve çenemi çıplak gövdesine bastırdım.

"Finnie'nin Kaptan Maslow'u bu kadar çabuk affetmesine anlam veremiyorum." dedim asice. "Yani... arkasından onca işler çeviriyor. Jamartalar ile anlaşma imzaladığını bile Finnie'ye çok sonradan söylüyor. Ona resmen ihanet ediyor, ama yine gün sonunda el ele tutuşuyorlar. Bu kadar kolay mı yahu?"

Yorumum onu gülümsetti. Elini uzattı. Yanağımda sıcak parmaklarını hissetmek dünden bu yana çabucak alıştığım ve hiç bitmesin istediğim bir durum hâline gelmişti. Belki kutsal su değildi, ama yanında hiç olmadığım kadar saf hissediyordum.

"En yakın arkadaşlar." dedi yanağımı usulca okşarken. "Aralarındaki bağ öyle güçlü ki, zaman zaman yaptıkları hatalar bile bozamıyor. Sebebi bu."

Gözlerimi devirerek başımı tekrar gövdesine bıraktım. "En yakın arkadaşım bile olsa bana ihanet eden birisini hayatımda tutmam. Katiyen olmaz."

"Sevmek, yeri geldiğinde affetmek demektir." dedi bu kez. Ona bakmama yetecek kadar ilgimi çeken bir iddiaydı. Devamını getireceğini düşünmüştüm bir de. O konuşurken yüz hatlarını incelemek kadar keyifli bir aktivite daha yoktu.

"Serenatlar yapıp aşk şarkıları yazmak kadar basit değil."

Yanağımı gövdesine yaslayıp dudaklarını seyre koyuldum. Oradan çıkan her kelime nasıl oluyordu da mantıklı geliyordu kulağa, anlamıyordum. Nasıl bu kadar olgun oluyordu, ya da nasıl her duruma uygun bir söz bulabiliyordu, çözemiyordum. Ve bu belirsizlik beni ona daha süratli çekiyordu.

"Hataları çok büyütüyor insanlar." diye devam etti. Ona artık bakamıyordum. Gözlerim, konuşurken hareket eden ademelması üzerinde dolaşıyordu, ama yine de etkisinden sıyrılamıyordum.

"Herkes hata yapıyor. Bu durumu büyütmek yerine kabullenmek, tekrarlamamaya söz vermek ve devam etmek varken neden abartmayı seçiyorlar, bilmiyorum."

epiphanyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin