Öncelikle yanlış anlaşılmaya müsait birkaç detayı açıklamak istiyorum; ana karakterimiz olan Jeongguk muhafazakar bir ailenin çocuğu. Muhafazakar kelimesi günümüzde daha çok sağ görüşlü ve politik görüşü dine bağlı olan kişiler için kullanılsa da kelime anlamı olarak baktığımızda benimsediği fikirleri ve kuralları değiştirmeyi reddeden, yenilikten ve sorgulamadan kaçınan, tutucu kişi anlamına gelir. Bu hikayedeki muhafazakârlık da tam olarak böyle. Yani bunun dini veya politik bir görüşle alakası yok, sadece fazlasıyla geri kafalılıkla ilgili.Bahsetmek istediğim diğer konu da hikayenin geçtiği evren. Bu bir omegaverse fici değil. Bu tarz bir evrende geçen başka kurgular da elbette olabilir ancak ben bu hikayeyi kurgularken evreni de kendim kurguladım. Ki geçen sene yazmaya başladığım förflunta och framtiden adlı başka bir hikayem de aynı bunun gibi bir evrende geçiyor. Açıklamak gerekirse, insanların biraz daha hızlı evrimleştiğini düşünebiliriz, evrimin ulaşacağı noktalardan birinin de böyle bir şey olacağını düşünerek planladım zaten. Bu şekilde insanların bir kısmı cinsiyeti fark etmeksizin doğurgan olabiliyor, genetik bir yatkınlık meselesi. Yani anne babasından aldığı baskın ve çekinik genlere göre bir erkek çocuğu doğurgan olarak dünyaya gelebilir. Aynı şekilde bir kız çocuğu da doğurgan olmayarak doğabilir. Bu çocuk doğduğu anda yapılan basit bir testle belli olabiliyor. Hikayedeki muhafazakârlık da burada başlıyor zaten, çünkü jeongguk'un ailesi doğurgan insanların dizini kırıp evinde oturması gerektiğini düşünüyor. Ülkemizdeki katı cinsiyet rolleriyle kolayca bağdaştırabilirsiniz, doğurganlar 'kadın', doğurgan olmayanlar da 'erkek' rolünde yani.
Ha bir de kafanız karışmasın, bu bir taekook kitabıdır.
Neyse, daha da fazla uzatmadan susuyorum.
Kısa bir giriş bölümüyle karşınızdayım. İyi okumalar.☘
Bir yıl önce
Genç adam çalan kapının sesini duyduğu anda elindeki iki bardağı hazırladığı sofraya bırakıp küçük adımlarla koşarak açtı kapıyı. Eşi elinde bir buket, birkaç beyaz karanfille karşısındaydı. Uzun boyu, koyu kahve saçları, bacaklarını saran koyu gri kumaş pantolonu, ona çok yakışan yün ceketi, boynuna sıkıca bağladığı mor kravatı ve simsiyah gözlerindeki o keskin bakışlara tezat küçük gülümsemesiyle bakıyordu Jeongguk'a.
"Bunlar benim için mi? Onay beklemeden atılıp aldı çiçekleri eşinin elinden. Çok sık yapmazdı böyle jestler ama Jeongguk her seferinde çok mutlu olurdu. Yine tatlı tatlı gülümsüyor ve büyük bir sevinçle sarılıyordu çiçeklere. Sonra eşini hala kapıda beklettiğini fark etti ve telaşlandı. "İçeri geç, ceketini alayım." dedi panikle kenara çekilirken. "En sevdiğin yemeklerden yaptım, tam vaktinde geldin." Kendinden neredeyse on santim uzun olan kocasının ceketini omuzlarından sıyırırken mırıldandı kendi kendine. "Ellerine sağlık hayatım."
Birlikte masaya oturdular, Jeongguk servis yaptı. Sessiz geçti yemek faslı, birkaç basit sorudan başka konuşmadılar. İkisinin de anlatacak pek bir şeyleri yoktu. Jeongguk bütün gün evdeydi ve ev işleriyle ilgileniyordu, Sehun ise eşinin yaptıği işi anlayabileceğini düşünmediği için onu sıkmak istemiyordu. Oysa Jeongguk çok isterdi onun kendisine hastalarından bahsetmesini, gününü anlatmasını. Hastane ortamını çok merak ederdi çünkü henüz liseli bir gençken en büyük hayaliydi bir gün doktor olmak Yetişkin olduğu anda ise tüm hayalleri gitmiş ve yerini hayal bile etmediği sorumluluklar almıştı, iyi bir eş olmak gibi. Biraz zorlansa da alışmıştı hemen. içinde ukde kalan şeyler yok değildi ama alışmıştı işte.
Masayı topladıktan sonra üstünü değiştirmek için yatak odasına geçmiş olan Sehun'un yanına gitti. Eşini pijamalar içinde görmeyi beklese de hâlâ yarı çıplak bir şekilde duruyordu. Oysa içeri geçeli neredeyse on beş dakika olmuştu. "Plamalarını mı bulamadın? Daha yeni yıkamıştım oysa..." Jeongguk'un bu saflığı Sehun'u güldürüyordu bazen. Jeongguk'un dibine kadar yürüdü yavaşça. Kollarından tutarak kendine çekti genç adamı ve eğdiği başıyla boynuna doğru fısıldadı "Seni özledim."
Boynuna çarpan sıcak nefesler bir an titretmişti Jeongguk'u. Bir süredir beraber olmadıklan için beklemiyordu böyle bir seyi. Biraz yorgundu ama mecburen kabul edecekti, eşi istiyordu sonuçta.
Ellerini Sehun'un sert göğsüne yasladı. Eşi onu kucağına alıp yataklarına doğru ilerlerken bu gece ikinci kez beklemediği bir şey ulaştı kulaklarına. Gözleri kocaman oldu, bir an nefesi kesildi. "Bence artık çocuk yapmamızın vakti geldi." Hayır, buna hazır değildi. Sehun'dan çocuk yapmak istemiyordu Jeongguk, bir çocuk istemiyordu. Henüz yirmi üç yaşında bir gençti, vaz geçtiği hayalleri aklından tamamen silinmemişti bile. Bedeni kaskatı kesildi, kalbi hiç olmadığı kadar hızlı atmaya başladı. Panik olmuştu. "H-henüz erken değil mi? Ben daha yirmi iki yaşındayım, iyi bir baba olamam."
"Ama ben otuz üç yaşındayım hayatım, vakit geçiyor Sana kalsa çocuklarım liseye gidemeden öleceğim yaşlılıktan. Daha fazla bekleyemem."
"Sehun, hazır değilim." Sesi titriyordu hâlâ, belli ki paniği üstünden atamamıştı. Ancak eşi pek umursamıyor olacak ki soylediklerini ciddiye bile almadan Jeongguk'un eşofman altını sıyırmıştı bacaklarından. Elleri tişörtünün altından kendilerine yol çizip göğüs uçlarına ilerlerken altındaki beden tekrar araladı dudaklarını, yalvarmak için.
"Lütfen..."
Büyük olan bıkkın bir nefes vererek bakışlarını eşine çıkardı. Gözleri dolu dolu olmuştu. Üzülmesini istemediği için kabul etti bu seferlik, "Bir yıl daha bekleyeceğim, bu sürede kendini alıştırsan iyi olur." Daha sonra bir cevap beklemeden eğildi ve dudaklarını eşinin göğsüne kapattı büyük bir iştahla. Son birlikteliklerinden beri geçen iki ayda eşinin tenine hasret kalmıştı. Arada sırada bıraktığı ısırıklardan belliydi bu gece fazla yumuşak olmayacağı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
conservative ☘ taekook
FanfictionJeon Jeongguk doğurgandı ve onun ailesine göre bu, on sekiz yaşını doldurduğunda evlenip aile kurması gerektiği anlamına geliyordu. Jeongguk'un ise bu normlara karşı gelecek cesareti yoktu. [Kadınlar ve erkeklerin tamamen eşit olduğu, iki cinsiyet...