güven bana

2.1K 229 63
                                    



Oturma odasındaki duvar saati akşamüzeri altıyı gösterirken Jeongguk iki kişilik kanepede yanlamasına uzanıyordu. Son birkaç saattir görmezden geldiği mide bulantısı birden kötüleşince mutfaktan oturma odasına zar zor atmıştı kendini. Dayanamayacağı kadar canı yanmaya başladığında göz pınarlarını zorlayan yaşları serbest bırakarak gözlerini kapadı. Birkaç dakika ağlayarak kısmen rahatladıktan sonra güçlükle telefonuna uzandı. Hareket ederken dudaklarından kısık inlemeler dökülüyordu zorlandığı için.

Rehberinde kayıtlı olan on-on beş numara arasından kocasınınkini buldu ama tam tıklamak üzereyken aklına gelen şey durdurdu onu.

Eğer şimdi onu hastaneye götürürse muhtemelen kan testi yapılırdı ve aldığı ilaçları öğrenirdi Sehun. Bunu göze alamazdı. Anne veya babasını ararsa ve onlar öğrenirse Sehun da öğrenirdi. Üstelik babasının vereceği tepkiden de korkuyordu. Beş yıl geçmesine rağmen hala Sehun'a bir çocuk vermediği için Jeongguk'a hakaretler etmekten çekinmezdi Bay Jeon. Eşlik görevini yerine getiremediğini ve Sehun'u memnun edemediğini söyleyip aşağılardı onu. Annesinin zaten pek bir söz hakkı olmazdı. En fazla babası ve Sehun onu yakıp yıktıktan sonra gelip teselli eder, sonra da onu ikna etmeye çalışırdı. Ablası zaten şehir dışında yaşıyordu. Lisede babasından gizlice edindiği birkaç arkadaşı vardı, evlendiğinden beri en fazla bir-iki kez gördüğü.

Yardım isteyebileceği kimsesi olmadığını fark ettiğinde hissettiği acı fiziksel olandan daha büyüktü.

Çaresizlikle karnındaki kasılmaların geçmesini beklerken aklına başka bir seçenek daha geldi. Eczacı Taehyung. O yardım edebilirdi. Hem sorgulamazdı, hem onu azarlamazdı, hem eşine veya ailesine haber vermezdi hem de tıp bilgisi vardı. Doktor olmasa bile yardım edebileceğini umuyordu. Jeongguk'un elindeki tek mantıklı seçenek buydu. Tekrar telefonuna uzanacaktı ki fark etti, telefon numarası onda yoktu.

Üstünde ev kıyafetleri olmasını umursamadı ve eskimiş, bol, gri eşofmanıyla düz beyaz tişörtünün üstüne kalın paltosunu geçirerek çıktı evden. Merdivenlerden inmeyi göze alamadığı için normalde yalnız binmekten korktuğu asansörü kullanarak aşağı indi. Ara sıra başı dönse de yakınlardaki bir taksi durağına kadar gitmeyi başardı ve boş bir araca bindi. Yürüyerek kırk dakika sürse de aşağı mahalle o kadar uzak değildi bu yüzden taksici kısa mesafe olduğundan yakınsa da on dakika içinde onu gitmek istediği yere götürmüştü.

Tanıdık eczanenin içine girdiğinde yüzüne vuran serin hava yine ürpermesine sebep olmuştu. Birkaç adım daha attı ancak içeride kimseyi göremedi. Kasanın arkası bile boştu. Bir eli karnına baskı yaparken diğer eliyle soğuk algınlığı ilaçlarıyla dolu olan rafa tutundu. Artık şakaklarından soğuk terler akmaya başlamıştı yavaş yavaş. Birkaç adım daha atabileceğinden şüpheliydi çünkü hareket ettiği anda düşecekmiş gibi hissediyordu. Bu yüzden olduğu yerde ayakta durmaya devam ederken sesini olabildiğince yükselterek seslendi içeriye doğru, "Bakar mısınız?"

"Hemen geliyorum." İçeriden artık tanıdık gelen o kalın sesi duyduğunda rahat bir nefes verdi Jeongguk. Sadece birkaç saniye içinde önlüğünü giymeye çalışarak personel odasından çıkan Taehyung gelen kişiye bakmadan kendini açıklamaya çalışıyordu. "Affedersiniz, yemek molasındaydım da. Ne istemiştiniz?" Daha sonra başını kaldırdı ve Jeongguk'u gördüğü anda kaşları çatıldı yavaşça. Bir anlığına duraksayan adımlarının yönünü değiştirerek kasanın arkasına geçmektense müşterisinin yanına ilerledi. "Neyin var?" Geçen seferki konuşmalarından ve yaşlarının yakın olmasından güç alarak saygı eklerini kaldırmıştı Taehyung, Jeongguk'a haber vermeden.

"Bilmiyorum, midem bulanıyor ve karnım kasılıyor, biraz da başım dönüyor."

"Ateşin var mı?" derken elinin tersini genç adamın alnına yaslamış, sonra da "Yokmuş," diye kendi kendine mırıldanmıştı. "Ne zamandır bu haldesin?"

conservative  ☘  taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin