Öncelikle herkese merhaba, bu sefer hiperaktif bir giriş yapmayacağım. Normalde böyle şeylere duygusal anlamda fazla takmam ama ilk defa bir bölüm yazarken ciddi ciddi ağladım. Umarım duyguyu sizlere de güzel bir şekilde geçirebilirim. Ayrıca ilk defa bir bölüm için bu kadar uğraştım o yüzden biraz uzun oldu umarım sıkılmazsınız. Hepinizi çok seviyorum ve kitabımı okuduğunuz için teşekkür ediyorum. İyi okumalar :)
Dışarıdaki sağanak yağışın kulak tırmalayan sesi ile uyandı Ender. Zamanın kaç olduğuna dair bir fikri yoktu ama havanın aydınlığa saklanan karanlığından sabah 5-5:30 civarında olduğunun kanatına vardı. Yağan yağmur havayı biraz da karanlığa boğmuş, Ender'in sağda duran saatine bakmasını zorlaştırmıştı.
Volkanın evi tek bir odadan oluşuyordu. İstanbul denizinin en uçsuz bucaksız sahilindeki tek evdi. Sonsuzluğa uzanan deniz, kumları ilerledikçe taşa dönen sahil, ve sahilin üstünde tek bir bina. Kimse yoktu, Ender, Volkan, ev ve deniz. Ender yatakta biblo gibi haraket etmeden duruyordu, aylardır böyleydi. İçindeki o güç topu kaybolmuş, giderken de adeta dilini de alıp gitmişti, Volkan ve Ender ölüm kalım meselesi olmadığı sürece konuşmuyorlardı, Volkan belki Ender'in sesinin neye benzediğini bile unutmuş olabilirdi.
Yatak ve kanepe karşı karşıyaydı, onları ayıran bir sehpa, soba ve tekerlekli sandalye vardı. Ender Volkan'ın yatağında yatıyor, Volkan ise ayda yılda bir uyuma kararı alırsa koltukta sızıyordu. Evin son duvarını ise küçücük bir mutfak kaplıyordu. Mutfağın içinde yemek bulunursa bulunur, bulunmazsa da kimse sözünü etmezdi. Açlık veya tokluk hissi ikisinde de kaybolmuştu, aynı Ender'in bacakları gibi. Başına aldığı ağır darbeden sonra kısa sürede ameliyata yetiştirilmesine rağmen geçici felç kalmıştı. Bacaklarını hissetmiyordu.
Sabahları Volkan, Ender uyanır uyanmaz onu tekerlekli sandalyesine geçirir, bütün gün kaybolurdu, ama bu sefer her zaman olduğundan da erken kalkmıştı. Ender yattığı yerde boynunu sağa çevirdi ve koltuğa baktı Volkan'ı göremeyince mutfak masasındaki sandalyede olabileceğini düşündü, yavaşça gözleri ileri gitti. Havanın fazla aydınlık olmaması ile ne görüp göremediğini, gördüğünün doğru olup olmadığını anlayamamıştı. Gözlerini kıstı, Volkan'ın orada olmadığını anlaması ile içine bir korku düşmüştü.
Evin kapısına kadar uzanan araba yoluna gelen araba ile Ender gözlerini belertti. Evin kapısı açıldı. Tahtadan bir kapıydı. Volkan elinde dolu dolu iki poşetle girmişti, ışığı yaktı. Ender torbaların içinde ne olduğunu merak ediyordu, aylardır bir tek ekmek yiyordu ama hiç bir şey sormadı. Volkan elindeki poşetleri masaya bıraktı ve Ender'e döndü. Enderin gözlerinin içine baktı sonra da tekerlekti sandalyesine. Artık bakışlarla anlaşıyorlardı. Ender gözlerini normalden biraz daha sert kırptı 'evet' demekti bu. Volkan Ender'in yanına yaklaştı, Ender kollarını ona uzattı. Volkan'a bütün gücünü vererek sandalyesine geçti. Kolları tutuyordu ama yorgundu. Kendisini masaya itti.
Bir yandan kendi odasında yanıp tutuşan Kaya, Yıldız'ın söylediği planı kendi kendine tekrarladı ''Kaya bak tamam aldık adresi, eğer şimdi çıkarsak yola çok saçma bir saatte varırız zaten bir buçuk saatlik yol, İstanbulun ta öbür tarafındalarmış. Sabah 6 gibi çıkarız evden makul bir saatte orada oluruz, hem Ender de uyanmış olur...yani umarım.''. Kaya bütün gece uyumamıştı, dakikada bir saate bakıyor sabah altıya ne kadar kaldığını hesaplıyordu.
5:59, Kaya yatağından fırlayıp evinin misafir odasında kalan Yıldız'ın yanına fırladı. ''Yıldız saat 6!'' Yıldız da uyanıktı ''bağırma kaya kulağımın dibinde uyanığım duyuyorum seni'' Yıldız yatakta doğruldu, etrafı inceledi ve ayağa kalktı ''uyudun mu?'' ''Hayır, sen?'' ''Hayır''.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mutlu Son
RomanceVar olan enkay sahnelerinin görmediğimiz güzel yönleri... (+18 olacak baştan uyarayım)