4

762 51 37
                                    

Not: Bu Harry'mizin bebek olduğu son bölüm(lerden biri). Bundan sonrasında kaç yaşındaki hâlini anlatmamı istersiniz?

6 mı?

7 mi?

8 mi?

***

Minerva sonunda Severus'un evine gelmeyi başarabildiğinde gözlerini etrafta gezdirdi. Normalde çok temiz olduğuna emin olduğu ev çok kötü bir durumda resmen sırıtıyordu ona.

Her an bir sinir krizi geçirecekmiş gibi görünen Snape'in yanına adamı daha fazla kızdırmak istemezcesine sessizce yaklaştı. Adam yüzünü ona döndürmeden onu duyduğuna dair bir ses çıkarttı. Sinirinden hafifçe seyiren gözlerini etrafı utanmazca dağıtan bebek görünümlü küçük canavardan ayırmadı.

"Altını mı değiştirmemiz lazım?" diye sordu Minerva, direkt konuya girerek. Bu konuda utanıp sıkılmaya gerek yoktu, sonuçta çok ciddi bir konu sayılırdı. Severus da ona gözlerinde aynı ciddi bakışla döndüğünde bir süre öyle bakıştılar. Ardından Severus'un kafasıyla hafifçe onayladığını görünce o da onayladı ve Harry'e döndü.

"Evet, Harry. Biraz temizlenmeye ne dersin?"

-timeskipp-

Severus ellerini saçlarından geçirdi. Bir yaşındaki bir bebeğin ona 1. sınıf öğrencilerinin çoğundan daha fazla sorun çıkaracağını düşünmezdi. Çocuk sahibi olmamak için diğer bir neden, diye düşündü yorgunlukla. Bebeğin saçları az önce yaptığı banyo yüzünden hâlâ ıslaktı.

Yüzündeki yorgun ifade de tam olarak Severus'u yansıtıyordu. Az sonra uyuyacağını bildiği için yavaşça yatağına koydu bebeği. Kendi gözlerinin de kapandığını hissederek Harry'nin yanına uzandı. Yanında bir bebekle uyumanın ne kadar güvenli olacağını bilmiyordu ancak o anda daha az umursayamazdı da.

Bebeğin sakinleşmiş yüzüne bakmaya devam ederken yeniden Lily'i hatırladı. Çok belli olmayan yüz hatlarında şimdilik hâlâ Lily'i görebilse de, Severus çocuğun büyüyünce James Potter'ın bir karbon kopyası gibi olacağını biliyordu. Gözleri hariç.

Uyumadan önce düşündüğü son şey bu duruma nasıl geldiğiydi.

***

Severus uyandığında anlık bir panikle etrafına bakındı. Kimin koyduğunu bilmediği kadife battaniye üstünden düşerken Harry'i hatırladı. Yeniden panik içinde yükselirken yatakta yanına baktı.

Hızlıca atan kalbi uyuyan bebeği görmesiyle sakinleşti. Büyük ihtimalle Minerva'nın üstüne serdiği battaniyeyi olabildiği kadar sessizce katladı ve yatağın ayak ucuna koydu. Harry'nin hâlâ uyuyup uyumadığını bir kez daha kontrol etti ve bir bardak su almak için mutfağa yola koyuldu. Sessiz odayı suyun şırıltıları doldururken Severus kendine rahatlamaya izin verdi.

Yavaş yudumlarla suyunu bitirdi ve bardağı lavaboya koydu. Son birkaç saattir evde olmayan sessizliğin tedini çıkarmaya çalıştı ancak aklında çok fazla şey vardı. Lily hakkında ne hissettiğini bilmiyordu. Aşık bir ergen gibi sürekli sevdiği kız hakkında düşünmek istemiyordu. Arkasında adım sesleri duyduğunda arkasına bile bakmadı. Minerva'nın geldiğini biliyordu.

"Severus" diya başladı kadın. Bugünlerde bu adı çok fazla söylemiş gibi hissediyordu. Adamın şu anda iyi bir modda olmadığını görebiliyordu. Onu anlayabiliyordu da. İyi bir modda olmak için bir nedenleri yoktu. Sessizce ve nazikçe elini adamın omzuna koydu. "Her şeyi içine atamazsın." Dedi basitçe. Severus ile olmanın kolay yönlerinden birisi de buydu işte; bala bandırılmış sözcüklere, uzun ikna cümlelerine gerek yoktu. Adam size güvendiği sürece bir şekilde yanında olsanız bile yetiyordu.

En azından Minerva Severus'u yıllarca tanıdıktan sonra bunun yapabileceği en iyi şey olduğu kanısına varmıştı.

Bu yüzden başka bir şey söylemedi. Suskunluğunun adama güven vermesini dileyerek elini Severus'un omzundan çekmedi. Elinin altından hissettiği küçük titreşimlerden iş arkadaşının kırılmaya ne kadar yakın olduğunu biliyordu. Ancak siyah saçlı adamın anlaması gereken bir şey daha vardı.

Bazen kırılmak gerekliydi. Zar zor ayakta duran ve kırıklarla kaplı olan bardağın kırılması bazen gerekliydi, ki yerine daha yenisi, kırılmamışı gelebilsindi. Sayfalar yırtılmalıydı bazen, yenisine başlamak için. Evler yıkılmalıydı bazen, yenisini yapabilmek için.

Tabii ki bu Minerva'nın Severus'un bir bardağı olmasından hoşlandığı anlamına gelmiyordu. İnsanlar illa ağlamak veya bir duygu göstermek için bardağın dolmasını beklememeliydi. Her nasılsa adamın tüm hayatı boyunca alıştığı şeyleri bir anda bırakamayacağını biliyordu, bu yüzden gerekli anlarda (ve gereksiz, her zaman) sadece onun yanında olmaya bakması gerekiyordu.

"Minerva," diye bir fısıltı duydu. Adamın sesindeki kırılganlığı kendi sesinde belli etmemeye çalışarak cevap verdi: "Evet, Severus?"

"Sence ben iyi birisi miyim?"

Minerva durdu. Elinin altında duran omuzdan Severus'u yavaşça döndürdü ve adamın kendine bakmasını sağladı. Kısacık bir soru onu yerden yere atmamış gibi gibi karşısındaki yüzünden gözyaşları süzülen adama baktı. Kendi gözyaşları da gözlerine dolarken sakince gülümsedi.

"Tabii ki sen iyi birisisin," dedi sözlerine yapabildiği kadar sevgi ve içtenlik koymaya çalışarak. Tabii, Severus büyük hatalar yapmıştı, ancak önemli olan bunları sonrasında görüp, onlardan utanması ve onları telafi etmesiydi.

"O zaman... neden onu seçti? Ben- ben biliyorum, hatalar yaptım. Ama- ama b-en onu hep sevdim ve, ve gerçekten istememiştim b-öyle olmasını. İstemedim, istemedim, is-temedim. Ama en sonunda yine hepsi be-benim suç-um nasıl yapabildim ben- nasıl. Aptal gibi- aptalım ben aptal! Sadece salak bir gurur meselesi için yap-yaptığım şeylere bak! Nasıl bana, bana hâlâ i-iyi bir insan diyebilirsin ki?"

Odada sert hıçkırıklar yankılandı. Yılların acısı ve kişinin kendisine olan kızgınlığıyla birlikte çıkan hıçkırıklar Minerva'nın içini titretti. Tüylerinin kalktığını hissederken aceleyle kendini dizlerinin üstüne, yerde hıçkıran Severus'un yanına attı ve kollarını eski öğrencisine sardı.

"Severus- deme böyle! Sen- senin suçun değildi! Lütfen, sen iyi bir insansın!" diye kendisi de mırıldanıp adamı kollarıyla sarmaya devam etti. Severus'un söylediği her kötü şeyi anında yalanlayarak hem kendini, hem de karşısındaki kırılan çocuğu rahatlatmaya çalıştı. Doğruydu, Severus her ne kadar olgun biri de olsa Minerva öğrencilerinin hepsini çocukları olarak görmüştü. Büyüyüp onunla iş arkadaşı olsalar bile.

Sert zeminin üstünde, rahatsız bir pozisyonda kollarındaki Severus'un hıçkırıklarının dinmesini bekledi ve hâlâ elinden geldiğince adamı rahatlatmaya çalıştı. Ona yıllarca gelen gibi bir süre sonra hıçkırıkların yerini yorgun nefesler aldı. Omzundaki ıslaklığa hiç aldırmadan duygusal olarak yorulmuş eski öğrencisinin saçlarını okşadı. Severus'un uyuduğundan emin olduktan sonra bile devam etti onun saçlarını okşamaya.

Yeni bir bardağı koymanın vakti gelmişti. Ancak bu sefer Minerva bu bardağın kırılmadığından emin olacaktı.

(Severus'u yatağa kaldırmadan önce yaklaşık yarım saat boyunca kendisi de adamın omzuna başını gömüp ağladıysa da bunu kimse bilemezdi.)

***

Özür dilemem şu an büyük ihtimalle anlamsız. Bu yüzden tek sorumu sorup gidiyorum.

Sizce "adam", "onun" veya "iş arkadaşı" gibisinden şeylerle Severus'tan bahsetmem göze batıyor mu? Her zaman isimleri kullanmak istemiyorum da üst üste. Eğer çok göze batıyorsa isimleri dışında ne kullanabilirim?

Yorumlarınız ve oylarınız için çok teşekkür ederim. Yine de bu kadar arayı açtığım için özür dilerim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 15, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

the kid ➵ severitusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin