Sonbahar gecesinin serin havası yüzüne tokat gibi vururken adam kendini sakinleştirmek için derin bir nefes aldı. Ellerini saçlarından sinirle geçirerek neden Dumbledore'un onu gecenin bu saatinde yanına çağırabileceği hakkında bir neden düşündü. En kötü ihtimalle Lily'e bir şey olmuştu ancak böyle bir şey olsa bile sakince birisinin odasına çağırılacağını düşünmüyordu.
Muggle'ların (evet, bu saatte hala dışarıda olan insanlar vardı) onu göremeyeceği bir tarafa doğru çıktı ve kendine neden evden cisimlenmediğini bir kez daha sordu. Dar bir sokakta asasını tutup direkt Hogwarts'ın dışına cisimlendi. Kara pelerini orada daha güçlü olan rüzgarda omuzlarından uçacakmış gibi sallanırken siyah saçlı adam buna aldırmadı ve görkemli kalenin kapısına doğru yürümeye başladı. Merdivenleri yavaşça çıkarken yüzündeki bıkmış ifadeyi silmeye bile çalışmadı, çünkü artık yaşlı adama kehanet hakkındaki doğruları söylediğinden beri adamın evcil hayvanı gibi olmuştu ve bıkmaya başlamıştı, bunu adama göstermekten de hiç çekinmiyordu. Olay ne kadar saçma olursa olsun yine de hep kendisinin gidip o gereksiz işi halletmesi gerekiyor olması da işin onu iyice sinir eden tarafıydı.
Kafasındaki bu Dumbledore'a karşı sinirli düşünceleri kafasından attı ve dikkatini önündeki okul müdürünün odasına açılan heykele verdi. Şifreyi söyledikten sonra sakince bekledi odaya varmayı. Kapıyı iki kere kısa vuruşlarla tıklatırken sakince "Benim, Snape," dedi. İçeriden içeri girmesi için gereken işareti duyduğunda kapıyı açtı.
"Umarım beni uykumdan saçma bir şe- Minerva?" diye başladı ancak cümlesini çalışanını görmesiyle kesildi. Artık saçında beyazlar çıkmaya başlamış kadın sakince dönmüş olduğu duvardan Severus'a döndü. Gözlerindeki yaşlara rağmen ona kızgın bir bakış yolladı ve sessiz olmasını göstermek için "Şşşşş!" diye fısıldadı. Gözlerini kollarında tuttuğu şeye indirirken İksir ustasına sert bir bakış atmayı da unutmadı.
Severus'un kaşları anlamamazlıkla çatılırken gözlerini yavaşça Minerva'nınkilerin baktığı yere çevirdi. Orada gördüğü şey battaniyelere sarılmış, alnında garip bir yara izi ve sakince uyuyan bir bebekti. Erkek olduğu belli olan çocuğun yüzü ona tanıdık geliyor ve nedense içini sıkıştırıyordu.
Odada olduğunu bir anlığına unuttuğu Albus yapabildiği kadar sessizce boğazını temizlediğinde girdiği küçük transtan çıktı. "Severus," başladı adam, "az önce de fark ettiğin gibi, küçük bir problemimiz var." Severus normalde olsa gözlerini devirirdi ancak bu sefer bunu yapmak için biraz fazla şaşırmıştı. Adama siyahımsı gözlerini dikti ve bakmaya devam etti. Albus da onun bakışındaki boşluğu farketti ve üzgünce gülümsedi.
"O gördüğün bebek Harry Potter. Yani bildiğin gibi, Lily ve James Potter'ın çocuğu. Neden burada olduğunu sorabilirsin kendine, bu soru işaretlerini de hemen silmeyi umuyorum. Maalesef, Voldemort... bizim biraz daha sonra yapmasını umduğumuz ve düşündüğümüz atağını bugün yapmaya karar verdi.
"Yeniden, bildiğin gibi, ona söylediğin (pislik) kehanette denen özelliklere uyan iki tane erkek çocuğu vardı. Görünen o ki, Voldemort- o Harry'i seçmeye karar vermiş..."
Severus artık konuşmayı takip edemiyordu. O'nun çocuğu neden buradaydı. Neden Lily çok sevdiğini çocuğunun yanında durup onu öpmüyordu? Lily ne yapıyordu? Harry denen o çocuğu saklamaları gerekmiyor muydu? Neden Minerva ağlayacak- hayır ağlamış gibi gözüküyordu? Dumbledore neden en sonunda sadede gelmiyordu? Hangi lanet onları bu hâle getirmiş ola-
"Harry'i seçtiği için de tabii ki direkt olarak bu sorununu çözmeye... kökten başlamış," adam Severus'un düşünce fırtınasını böldü. (Severus adamın bu gün kelimelerinin arasında çok duraksadığını farketmişti, sanki ne diyeceğini bilmiyor gibiydi. Büyük ihtimalle hayatında ilk defa, hah.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the kid ➵ severitus
Fiksi PenggemarSeverus gecenin bir zamanında Dumbledore'un odasına çağırıldığında ne beklediğini bilmiyordu, ancak bunu beklemediği kesindi. 07122020