"Harry'nin üvey babası olmayı kabul ediyor musun?"
Severus bir süre için sadece sustu. Kafasında soruyu tekrarlarken ne anlama geldiğini anlamaya çalıştı. Ortamda nefes sesleri dışında hiçbir ses olmamasına rağmen kelimelermantıklı bir anlam oluşturmuyordu. "Nasıl yani?" diye sordu. "Harry'nin üvey babası olmak da ne demek. Benim onu evlatlık edi- evet, değil mi? Gerçekten Dumbledore, senin olan tüm bu şeylerden sonra bile böyle bir şeye cürret edebileceğini bilmem gerekirdi. Potter'in çocuğunu da evlatlık edinecek değilim. Bir yetimhaneye ver gitsin, dünyada çocukluğunda sorunlar yaşamış tek kişi o olmayacak ya. Prensler gibi büyütülmesini bekleyemezsin." diye sıraladı kelimeleri, karşısındaki adama konuşmak için bir şans bile vermeden.
Sırf Lily'i sevmişti diye bir anda oğlunu evlatlık edinecek değildi ya. İçinden gelen merhametli bir ses ona her ne kadar ona tam tersini söylese de kesin bir sesle "Onu evlatlık almak bir seçim bile değil." dedi. Albus'un kaşları çatıldı. "Nasıl bu kadar acımasız olabilirsin?!" diye bir ses duydu arkasından. Minerva'nın sesinin aniden böyle sert çıkabileceğini düşünmediği için bir anlığına şaşırdı.
"Daha bir yaşında olan küçücük bir çocuğa karşı nasıl acımasız olabilirsin?" Karşısındaki kadının sesi sessizleşti. "Lily'e olan sevgin bu kadar mı? Sadece onun arkasından birilerine onun korunması için yalvararak mı onu sevdiğini belli ediyorsun? Onun için bir şey yapman gerekmez mi sadece? Peki, peki ya Lily seni oradan izliyorsa? Senin onun oğlunu evine almayı bile reddettiğini görünce sence ne hissedecek? Lütfen, Severus. Bu konuyu öyle başından atma, burada bir çocuğun hayatı söz konusu."
Artık sonlara doğru sesi iyice yalvarıyormuş gibi çıkan kadının yorgun gözlerine baktı. O anda, kadının aslında kucağında tuttuğu küçük çocuğa ne kadar değer verdiğini anladı, aynı bir annenin çocuğuna verdiği değer gibi. İçinin acımadığını söyleyemezdi. Sonuçta çocuğa James Potter'ın oğlu olmak isteyip istemediği sorulmamıştı.
"Düşünmek için ne kadar zamanım var?" diye sordu. En azından konuyu başından savmadığını gösteriyordu. Karşısındaki kadının kaşları çatıldı. "Hiç," diye keskin bir cevap verdi ardından.
Severus'un kaşları adeta havalanırken bu kısa ve öz cevaba karşı ne diyebileceğini düşündü. "Hiç mi? Nasıl yani?" Bugün verdiği cevaplarının normaldeki gibi olmadığını biliyordu ancak ortasına oldukları durum bile normal değilse cevaplar nasıl olsundu? Minerva'nın kaşları mümkünse daha da çatıldı.
"Hiç dediysem hiç, Severus. Ya şimdi karar verirsin, ya da biz senin yerine karar veririz. Çok fazla seçeneğin yok."
Kadının ani sertleşmesimin ardından ortamdaki rahatsızlık verici sessizlik daha da yayılırken hiçbiri onu bozmaya cesaret etmedi. "Ben," diye başladı Hogwarts'ın İksir hocası. "nasıl... Anlamıyorum Minerva. Tam olarak nasıl bir şekilde benim yerime karar vereceksiniz?" Sesindeki alaycılık resmen damlıyordu sözcüklerinden.
"Aynen dediğim gibi. Harry'i alıp almaman bu gecenin seçimi değil, Albus'un dediğinin aksine. Bu gecenin seçimi senin Harry'i hangi yolla almayı kabul ettiğin. İster zorla, ister isteyerek." Kadının Severus'un kullandığı alaycılığın tam mükemmel bir kopyasını kullanması adamın dilinin tutulmasına yetmişti. Zorla, cümledeki kilit kelimeydi.
Şahsen Snape nasıl ona bir insanı, bir bebeği zorla evlat edindirebileceklerini anlamasa da, bu üstü (yarı) kapalı tehdidi görmezden gelmemesi gerektiğini biliyordu. Hele de normalde sert ama bu kadar sert olmayan Minerva'nın bu halini gördükten sonra.
Dumbledore iki Profesörün arasındaki çekişmeli bakış yarışını bölmek için boğazını temizledi. "Profesörler, lütfen, sakinleşin. Severus, tabii ki bir seçim hakkın var. Bu kadar önemli bir konu hakkında seni hiçbir şeye zorlayamayız. Ayrıca seninle konuşmam gereken bir konu da var, seçimini yapmanda daha yardımcı olabilir.
***
Yardımcı olacakmış, diye düşündü Severus sinirle. Bir daha bu adama inanırsam bana da Severus demesinler.
Dumbledore ve Minerva ile konuştuktan sonra Harry'i almayı kabul etmişti. Eline verilen (okynz.: tutuşturulan) bebeği almak ve evi için yola koyulmuştu. Kollarında tuttuğu bebeğin garip ama rahatlatıcı ağırlığıyla Hogwarts'in bahçesine adım atarken hangi yolla eve gitmesi gerektiğini düşündü. Dumbledore ve Minerva ona katiyyen cisimlenmemesini söylemişti, çünkü görünüşe bakılırsa bebekler için fazla tehlikeli olabiliyordu ve en kötü ihtimalle bir travması bile olabilirdi.
Aklına gelen bir Anahtar yapma fikrini silkeledi. İlk kez yasal olmayan bir şey yapıyor sayılmazdı ancak bir yandan da yeni bir sayfaya başlamak isteyen tarafına da hak veriyordu. Bu sefer bir ilk olarak normal yollarla gitmaya karar verdi evine. Hogsmade'e indikten sonra tek yapması gereken gelen trene binmekti. Tren çoğu büyücü veya cadının kullanmadığı bir şey olduğu için farkedilmek hakkında endişe etmesine gerek yoktu.
Elindeki bir bebekle nasıl gözüktüğünü bilmiyordu ancak normalden çok uzak olduğu emindi. Bu yüzden asasını çıkarttı ve bebeğe insanların onu görememesi için bir büyü yaptı (hayalbozan büyüsüydü sanırım :/ ). Elindeki salla da göğsüne bağlayınca ortalıkta hiç çocuk yokmuş gibi gözüküyordu. Severus göğsünün üstündeki ağırlığı hissetmeseydi orada bir çocuk olmadığına kendisi de inanırdı.
Az önce kase bir cekete dönüştürdüğü pelerini rüzgarda sallanırken yeniden yola koyuldu. Uzun bir yolculuk olacaktı...
***
Özür dilerim, bu bölüm biraz daha kısa oldu ama cidden yazasım bir geliyor bir gelmiyor :(
Cidden özür dilerim, bir dahakine daha az bekletip daha fazla yazarım inşallah LadyOfPotions
Kelime: 764
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the kid ➵ severitus
FanfictionSeverus gecenin bir zamanında Dumbledore'un odasına çağırıldığında ne beklediğini bilmiyordu, ancak bunu beklemediği kesindi. 07122020