20

433 47 30
                                    

Aklından geçenleri okuyabilmek isterdim. Sadece onun değil, herkesin. Bu, iyilik yapan insanlara verilecek bir lütuf olmalıydı ki ihanete uğrayacakları insanlardan uzak dursunlar.

Bana, ilk defa böyle baktığını görmüştüm. Bu kadar derin, bu kadar koyu... Art niyet yoktu içinde. Çocukken, dokunmaya kıyamadığımız şeyleri özenle dizip izlerdik. Bana bakışları, o şeylerle empati kurmamı sağlamıştı "Biliyor musun? Küçükken bize şeker, sadece bayramlarda verilirdi. Çikolata ve kaliteli şekerlemeler hep dolaba saklı olurdu. Üç gün bayramda, üç gün cam şeker hakkı tanırdı bize müdire. Ben, hepsini biriktirip çarşı izninde bir adama satardım. Aldığım parayla da çikolata yerdim. Yılda yediğim tek çikolata olurdu, hemen peşine de hastalanırdım." o kadar güzel gülmüştü ki dünyanın bütün çikolataları kucağımda belirtmişti sanki.

"Seni sevmek öyle hissettiriyor bana. Koskoca bir yıl boyunca bekleyip tam kavuşmuşken ölmekten beter olmak..." tekrar yanıma oturmuştu. Sözlerimi, dikkatle dinlediği aşikardı "Çocukluğumun bayramlarında tanısam seni, şekerlerimi hiç düşünmeden getirir sana verirdim." çok yakınımdaydı. Alnıma bastırdığı dudakları "Öpeyim geçsin!" etkisi bırakmıştı üstümde. Bunun için kendimi hiç olmadığım kadar iyi hissediyordum.

Uzanmıştı hemen yanıma, bu gece benimle uyumak istiyordu. Emanet gibi duruyordu yatakta. Ne diyeceğimi bilmediği için çekindiği belliydi. Hemen yanına uzanmıştım. Başım, göğsüne denk geldiğinde sarılarak kendime daha çok çektim.

Bu hayatımda yaşadığım en güzel duyguydu. Onunla sarılmak, bir olmak... Saatlerce ve kimse bizi ayırmadan.

Sabah uyandığım zaman gitmişti. Yastığıma sinen kokusu olmasa rüya sanacağım kadar kısa sürmüştü gece. Oysa bundan önce uyumak da uyanmak da en korkulu rüyalarımdı.

Bahçedeki ağacın altında oturuyordum. Kahvaltı masası hazırdı. Esra içeridekilerle ilgilenecekti. Benim için bulduğu bahane ise kış bahçesini temizlemem gerektiğiydi. Ben, onun işe gittiğini sansam da ailesi görmesin diye erkenden çıkmış olmalıydı. Bu kadar şey yaşayıp, yine de yol kat edemediğim için özgündüm.

Orada bekleyip, baş köşede oturan Baybarsın yüzünü izleyecek cesaret yoktu bende. Nefesim kesiliyordu onu görünce "Şansım yaver gitti de bugün hiç görmedim onu en azından." der demez bahçeye giren arabayı görmem an meselesi olmuştu.

Başımı, yaslandığım ağaca vurdum "Neden bir kere olsun istediğim olmuyor?" diye söylendim öfkeyle. Demek ki işi olduğu için gitmişti. Arabadan inmişti fakat diğer ön kapı da açılmıştı. Gözleri evindeyken, yavaşça arabadan dışarı adım atan Hayalin titrek bedeni, dokunsan düşecek gibiydi.

Evine doğru birkaç adım attı ve gözlerini kapatıp, derin bir nefes aldı. Onu gördüğüme o kadar sevinmiştim ki. Yeniden ailesine kavuşacak olmasına şahit olacaktım. Gözlerini açtı ve etrafa bakındı. Bakışlarımız birbirine değdiği an "Ayza!" diye bağırarak yanıma koşmuş, boynuma atlamıştı.

Biraz daha sıksa ölecektim "Seni görmek de güzel Hayal." şen kahkahaları bahçeye karışırken Baybarsın gülen gözleri dikkatimi çekmişti. Yüzü değil ama gözleri gülüyordu. İçindeki minneti okuyabiliyordum.

"Sana ne kadar teşekkür etsem azdır. Bundan sonra benim en ama en iyi dostum da arkadaşım da sensin." dedi ellerimi tutarak "Yok pek o ilişkilere girmeyelim. Genelde beni arkadaş olarak görenler hayattan tat almayı unutuyor." dediğimde tekrar gülmüştü.

Ellerimi bıraktı ve eve doğru yürüdü. Baybarsla birlikte peşinden gidiyorduk. Kaybetmekten korkar gibi narin davranıyordu duvarlara hatta zemine bile. Herkes kahvaltıdaydı. Salonun kapısından içeri girdi. Kimse onu fark etmemişti.

ESİR RUHLAR ALEMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin