ATEŞİN OYUNU

36 9 15
                                    

Omuzlarımda ölü bir çocukluk vardı, kaldıramıyordum, gücüm yetmiyordu...

Saat 04'e geliyordu gecenin bir yarısıydı, uyuyamamıştım, bi' başıma camın kenarına oturmuş sokağı izliyordum. Her yer sessiz, ıssız... Sokak lambası daha yanmamıştı bile. Uyuyamıyordum çünkü her gece ağlayarak uykuya daldırmaya çalışan acı beni, beni mahvediyordu..

Saatlerce üstümde ince bir tişörtle, kollarımı camın buz gibi mermerlerine dayayarak durdum.  Dolaptan bir iki parça kıyafet alıp, odada ki banyoya girip kapıyı üstüme kilitleyip, kendimi soğuk suyun altına bıraktım...

Ellerimle kapının kilidini açıp, banyodan çıktım. Üstüme bir şeyler geçirdikten sonra araba sesi duydum kendimi pencerenin önüne sürükledim, siyah bir araba duruyordu, Aden'in arabasına benzer bir yanı yoktu. Kim gelebilirdi ki. Arabanın kapısı açıldı, siyah takım elbiseli bir adam indi. önünde ki ilk iki düğmeyi ilikledi ve duruşunu dikleştirip evin kapısına yöneldi, devamını anlayamadım çünkü girişten sonrası görünmüyordu bile. Evde Aden'in olacağını varsayaraktan aşağıya inip, kapıyı açma gereksiniminde bulunmadım. Kim geldiğini merak etmiyor değildim fakat aşağı inip ortalığı ayağa kaldıracak ya da ağzımı açıp bir kelime etmek istemiyordum...

Kendimi yatağın üstüne bıraktım... "İnsanların hayatlarında ne kadar iyi olursak olalım birisinin hikayesinde kötüydük..."             

Ters bakışlarımı sorarcasına ona doğru çevirdim.

"Hiç" dedi omuzlarını silkerek. "Aşağı iniyorum peşimden gel biraz hava almaya çıkalım." Dediğini ikiletmeden peşinden indim, askıdan kalın kapüşonlu gri bir hırka aldım, kimin olduğunu sorgulamayacaktım ya Aden'in yada Barlas'ın olduğuna emindim. Barlas Aden'in çocukluktan bu yana en iyi arkadaşıydı, bizde iyi anlaşmıyor değildik...

Aden arabasının kapısını açıp yerleşirken ön koltuğa geçip oturdum saçlarımı solla attırdıktan sonra omzumu sağ tarafa dayayıp camdan dışarısını izledim... Ağaçlar, maviye boyanmış gökyüzü, etrafta koşturan çocuklar...

"Muhabbetinize doyum olmuyor." dedi birden.

"Senin de." deyip camdan bakmaya devam ettim. 

Yaklaşık yarım saat boyunca tek kelime etmedik, ta ki her şey alt üst olana kadar... Arabadan inmiş yolun kenarında ki demirlere yaslanmış Barlas'ı bekliyorduk. 

"Üstüne kalın bir şeyler almazsan üşürsün tabii" dedi

"Hadi ya!" dedim hırkamın fermuarını yukarı çekiştirirken. Sırıttı.

Şuan burada olmamızın tek sebebi şu aptal arabanın tekerleğinin patlamış olmasıydı, ve Barlas'ı beklemekten başka çaremiz yoktu, rüzgar şiddetliydi ve burası buram buram tehlike kokuyordu. Aden'in telefonu çaldığında ona döndüm, arayan kesinlikle Barlas'tı, Aden nerede olduğumuza dair bir şeyler geveliyordu. Telefonu elinden kapıp kulağıma dayadım ve o yoldayız dedim. Barlas o yol mu ? derken sesi tedirgin çıkmıştı. Hangi yoldasınız Dila? Hava kararmaya başlamıştı ve bizim bir an önce bu yoldan çıkmamız gerekiyordu.

Beynim uyuştu, gözlerim karardı, ama yıkılmadım, buradan çıkmak için tek yolumuz burayı söylemekti, yoksa Barlas'ın başka yollardan gelerek bizi bulmasının imkanı asla yoktu. 

Barlas bağırarak, Dila neredesiniz ? dedi. Aden donmuş gözlerle beni izliyordu, bir o kadar da öfkeliydi.

Lâl yolu 

"Lâl yolu" dedim. "Tam olarak girişindeyiz Barlas. Ormanı geçtikten hemen sonra bir tünel çıkacak karşına kısa bir tünel o tüneli aşman gerekecek daha sonra birinci sapaktan değil ikinci sapaktan döneceksin, küçük bir nehir var solumuzda, yolun kenarındayız hava kararıyor hızlı olman lazım Barlas" dedim. 

Bu yola nasıl girmiştik en ufak bir fikrim bile yoktu. Aden "Ne yaptın sen?" diyerek bağırdı.  

 "Sesinin tonuna dikkat et Aden Aybar" dedim öfkeyle. "Nasıl bu yola girdik söylesene bana?"

"Bilmiyorum ama Barlas'a burada olduğumuzu söyleyerek büyük hata yaptın Dila Acar?" dedi ismimi acı bir şekilde bastırarak söyledi.

"Neden?" "Barlas düşmanımızda benim mi haberim yok ?" diye çıkıştım.

"Barlas düşmanım falan değil, saçmalamayı kes"

Tam kelimeler dökülecekken, dudaklarımdan acı bir inleme döküldü. Aden "Dila ne oluyor" diyerek yanıma ulaştığında elim birden boynuma gitti Aden elimi çektiğinde karşılaştığı manzara ile sarsıldı. 

Bu yol tehlikeydi, bu yola girdiğinizde kısa bir zaman sonra vücudunuzu yaralar sarıyordu ve ölümle sonuçlanabiliyordu. Aden "sakin ol" dedi kanamıyor. "Biraz acıtacak dayanman gerekecek." Barlas yakınlarda bir yerlerde olmalıydı, yoksa ortada ne ben ne de Aden kalacaktı. Acı biraz daha hafiflerken Aden kulağıma eğilip "Barlas'ın kız kardeşi bu yolda öldü." dedi. 

"Ne" diye çığlık atarken Aden sessiz ol diye uyardı. "Bilmiyordum," kahretsin...

"Bu yola nasıl girdik bilmiyorum ama yolunda olmayan bir şeyler var," derken yanımızda siyah bir araba durdu "Barlas bu" dedi Aden. Barlas'a ne diyecektim gerçekten bilmiyordum. Arabanın içinden telefonlarımızı alıp Barlas'ın arabasına geçtik, eve geri dönerken Aden ve Barlas konuşmadılar, Barlas birden "Size bir şey olmadı değil mi ? dedi. Aden aynadan bana bakarken "Dila... Dila'nın boynunda ufak bir sıyrık var" 

"Barlas ben gerçekten özür dilerim, bilmiyordum." deyip dolu gözlerimle bir şey demesini bekledim. 

"Önemi yok Dila, uzun zaman oldu zaten, sen iyi misin? Acısını hissediyor musun?" dedikten sonra biraz olsun içim rahatlamıştı...

Elim boynuma gitti istemsizce biraz acıyordu ama çok değildi. "İyiyim, şiddetli bir acısı yok" dedikten sonra Aden rahatlamış bir şekilde nefes  verdi. Eve varıp, herkes bir koltuğa yerleştikten sonra Aden elinde bir krem ile geldi. 

"İstemiyorum krem falan, geçti zaten acısı" dedikten sonra Barlas "ölmek istemiyorsan paşalar gibi sürdürürsün o kremi boynuna" dedi. Paşalar gibi Aden'in elinden kremi hızlıca çekip aldım, ben kendim sürerim, lavaboya gidip aynanın karşısına geçtikten sonra saçlarımı geriye atıp boynumda ki sıyrığa baktım, biraz derindi, kremi elime sıkıp, yaranın olduğu yere sürerken fazlasıyla yaktı. 

Kremi sürüp oldukları odaya ilerledim, karşımda siyah kısa saçlı bir kız duruyordu. Ne olduğunu çözemedim. Kendimi Aden'e doğru çevirirken tanımadığım kız Barlas'ın oturduğu koltuğa yerleşti. "Ne zamandır eve tanımadığımız kişileri sokuyorsun Aden Aybar?" derken Aden sırıttı.

Aden'in bir şey demesine kalmadan kız "Tatlım sakin ol" dedi. O sırada Barlas "Benim kız arkadaşım" dedi. 

"Keşke haber falan verseydiniz" dedikten sonra kıza tebessüm edip tekrardan Aden'e döndüm "Ben biraz uyumaya çıkıyorum, mümkünse yemeğe kadar kaldırmayın." 

Yorganı aralayıp yatağın içine girdim, uzun sessizlik ardından kapı aralandı, gelenin Aden olacağını tahmin etmek zor değildi. Hepimizin küçükken yaptığını ben de yaptım, uyumuyordum ama gözlerim kapalıydı...

 Aden pencereden dışarı bakarken "Dila," dedi sessiz, sakinlikle "Aramızda kuzenlikten başka bir bağ olsun isterdim." dedi

Gözlerimi açmamak için zor tuttum kendimi. Dünya dedikleri şey neydi?  7,674 milyar insanı kucaklayan yuvarlaktan ibaret miydi? Hayır. Bir kere hayat beni kucaklamamıştı ki. 

Arkasını dönüp, kapıyı aralık bırakarak gitti. 

Yıllar önce.

"Hadi ama Dila yapabilirsin!

"Yapamıyorum anne... Dilan yapabiliyor, onu tebrik et anne, "Tebrikler Dilan." Tebrik bu değil anne, sarılsana anne Dilan'a tebrik etmek bu anne hadi. Arkasını dönüp, kapıyı çarpıp gitti ve o kapıdan bir daha hiç girmedi. Dilan'a ben sarıldım...

4. bölümün sonuna geldik, bu bölümde yavaş yavaş neler olduğunu öğrenmeye başladık, 150 okunmayı geçtik, hepinize sonsuz teşekkürler, yorum yapmayı ve yıldıza basmayı unutmayın, iyi ki sizinleyim, iyi ki..


KARANLIĞIN ARAFIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin