Bana bunu nasıl yapabilirsin? Susma konuş hadi, her şeye bir cevap her zaman bulurdun Aden buna da bul herkesten her şeyi beklerdim ama bunu senden asla beklemezdim bu saatten sonra "Ben senin hiçbir şeyinim Aden Aybar."
"Dila ben." dedi Aden.
Ona dönüp "Sus, bundan sonra bana tek kelime etme sakın, sakın." diye çıkıştım. Barlas'a dönüp masanın üstünde ki arabanın anahtarını işaret ettim, Barlas al dercesine gözlerini kapatıp başını salladı. Hızlı bir şekilde arabanın anahtarını alıp, kapıyı vurup dışarı çıktım. Barlas'ın arabasına doğru hızlıca yürüdüm, kapıyı açıp anahtarı yerleştirdim.
Gitmek istiyordum. Sadece gitmek istiyordum, kimsenin olmadığı bir yere. Ama bu imkansızdı, nereye gitsem onlarca insan görecektim, onlarca insan ile yüz yüze gelecektim.
Ayağımı hiç gazdan çekmedim, yüklendikçe, yüklendim. Arabayı durdurup kendimi dışarı attım, etrafıma göz gezdirdiğimde küçük bir göl vardı, kendimi gölün kenarına sürükledim, kendimi toprağa bıraktım, gökyüzüne daldım ve düşünmeye başladım ben nasıl düşebilmiştim buraya?
Birisi vardı ve bitmek bilmeyen oyunları vardı, ben de onun gözünde denektim.
Cebime sıkıştırdığım telefonum sessizliği bozmuştu, ekranda ikinci kez bildirim belirlendi. Gelen mesaj Barlas'a aitti. Ekranı yukarı kaydırıp mesajlar bölümüne girdim.
"Dila neredesin?" "Çabuk bir şey söyle." Dudaklarımı bastırıp cevap yazmaya başladım;
"Sana hesap vermek zorunda değilim" yazıp seri bir şekilde gönderdim.
"Dila, dön, sorgulama, ne olursa olsun ama dön."
"Sonunda yine görüşeceğiz." Bu mesajı Aden'in yazdığı açık ara ortadaydı. Mesajı okurken içimde ufak bir acı oluştu, bunlar iyi günlerimizdi.
Cevap yaz yerine hızlıca basıp bir şeyler yazmaya başladım;
"Çünkü, sonunda ben varım, sen bilmesen de ben hep vardım, hep bu yolun sonunda ben olacağım." yazıp gönderdim, telefonu arka cebime sıkıştırdım.
"Nasıl oldu hiç ama hiç bilmiyorum, ben kendimi nasıl buraya sürükledim, ben nasıl Aden'e güvendim, bitmek bilmeyen sancılar, kavgalar, boğulmalar vardı, ben neredeydim, benim için en doğru kim, beni yaralayacak kim onu da bilmiyordum. Kimse bebek masumiyetin de değildi, kahkahalarım özgürlüğümün isyanıydı."
Gidebileceğim tek yer vardı. Dilan'ı kendi ellerimle büyüttüğüm, bir odadan başka odaya koşturduğum küçüklüğüm, annemin kollarına düştüğüm ev, artık büyükannemin yaşadığı o eve dönecektim, bunu yapmak zorundaydım, başka şansım yoktu.
Arka cebime sıkıştırdığım telefonumu çıkardım rehberime girip sayılı kayıtlı olan kişilerden Ayaz'ı buldum mesaj gönder kısmına girip bir şeyler yazmaya başladım;
"Saat 9'da evin sokağında kısıkta ol Ayaz." yazıp gönderdim.
Her şeyi bildiğine emindim. Benden saklamışlardı, Dilan'a ne olduğunu öğrenmek zorundaydım. Yaklaşık 2 saat araba yolculuğu yapmak zorundaydım ve burada daha fazla duracak zamanım yoktu. Hızlı bir şekilde yerden güç alarak kalkıp Barlas'ın arabasına ilerledim. Arabasının kapısını açtığımda yere kağıt parçası savruldu, başımı savrulan kağıt parçasına döndürdüğümde, gerileyip elime aldım. Dilan'ın kimliğiydi, bu burada ne arıyordu, neden Barlas'ın arabasındaydı. Kimliği elime sıkıştırıp arabaya bindim. Ortalık karışmıştı ve ben bu sefer birisine yem olmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN ARAFI
Fantasia"Dünyaya açılan bir çift yeşil göz." "Kanayan dudaklar." "Yaralı kalpler."