2: Son Hasat

66 7 6
                                    

Sinyal 2:

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sinyal 2:

"Ruin! Kalk artık, tarlaya gidecektiniz bugün unuttun mu? Herkes kahvaltısını bitirdi hazırlandı bile." annem beni dürterek uyandırdı.

"Tamam, geliyorum." elindeki bezi önlüğüne sokuşturarak bana soru soran gözlerle baktı. "Sana ne oldu? Hasta mısın yoksa?"

Yatağımda sırtüstü döndüm. Saçlarımı yüzümden çektim, gerinirken "Bilmiyorum, çok yorgun ve tuhaf hissediyorum." dedim. Tüm vücudum uyuşmuş gibiydi ve o kadar ağırdı ki yatağımda uzanmış olmama rağmen kendimi taşıyamıyordum.

"Kahvaltını yap. Kendine gelemezsen senin yerine Heusa gider." bir yandan da odanın diğer ucundaki yatakları düzeltiyordu. Alttaki yatağın örtüsü düzgündü ama kendi sevdiği gibi, yatağı duvara doğru katladı. Yerdeki yatağın üstünde duvara asılı yatağın da iplerini çekip duvara katladı.

"Anne, Heusa bugün meydana gidecekti."

"Hmmh." Odadan çıktı.

Heusa'dan bana şirin sütü getirmesini istemiştim. Arkadaşının içecek dükkanı vardı. Şirin sütü de çok güzeldir; beyaz rengi, küçücük sarı ve yuvarlak tohumları vardır içinde. Neyden nasıl yapıldığını bilmiyorum şirin sütünün ama, o tohumların tatlı tadını veren bir bitkinin tohumu olduğunu ve içeceğin süt olmadığını biliyorum.

Doğrulup oturdum. Beyaz tül pijamam şekilsiz bir hale bürünmüş duruyordu üstümde. Sağımdaki pencereye baktım. Bu pencere yüzünden kış günleri üşüyüp yatağımın yerini değiştirirdim. Dışarıda sarı yapraklarla rüzgarın dansı da bana hazır olmamı keza kış gelmek üzere diye haber ediyorlardı.

Zor bela, yerden güç alarak kalktım. Yer yatağımın örtüsünü düzelttim. İki yandaki ipleri çekip birbirlerine bağladım ve ta-da! Yatak duvar olmuştu adeta. Bu tarz yatakları kasabadakiler çok yaygın kullanmazlar. Bizim aile 14 kişilik ve küçük de bir kulübede yaşıyor olmamızdan ötürü biraz mecburduk bu yatak stiline.

Odadan çıkıp tahta merdivenleri bağırtarak aşağı kata indim. Elimi yüzümü yıkadım, ayak üstü böreğimi yedim, üstümü değiştirdim ve kızıl saçlarımı en sevdiğim kırmızı kurdele ile bağladım.

Tarla bazen yorucu olur ama kokusu ve yavru kuzularla oynaması çok güzeldir. Yanıma, kıştan önceki son kalan çiçekleri toplamak için sepetimi aldım ve dış kapıyı açtım. "Gidiyorum ben, hoşça kal anne, görüşürüz Heusa!"

"Hoşça kal canım, yine kötüleşirsen dönersin, tamam mı?"

"Tamam." kapıyı arkamdan kapattım. Sepetimi sallaya sallaya yürümeye başladım.

Bugün hava biraz serindi. Elimizi çabuk tutup mahsulleri toplamamız lazımdı. Bir anda kar yağarsa korkunç olurdu. Yapraksız kalmış ağaçlar gerinerek uyumaya hazırlanıyorlar gibi sallanıyorlardı. Kış basmadan hazırlıklar bitmeliydi.

Tarlaya az kala, ileriden bir sürü bahçe içerisinden kuzular beyaz beyaz bana doğru koşmaya başladılar. Küçük ayaklarıyla zıplaya zıplaya geliyorlardı. Eğilip kollarımı açtım onlara.

"Buraya gelin bakalım!" bana ilk ulaşan Reri oldu. Kısa kuyruğunu sallamaya çalışarak burnunu elbiseme sürttü. Yumuşak tüylerini sevdim. Onun ardından Bobo geldi. Uzun dik kulaklarının hemen altındaki turuncumsu gözleri ile tanırdık onu. Diğer kuzulardan farkı buydu. Liro da çok geçmeden kucağıma ulaşanlardan oldu. Bu kuzucuk da en küçükleriydi. Appo ise yine en son gelmişti. Kocaman karnını kaldırıp koşmak onun için zordu. Çok kez, yerlerde yuvarlanırdı bir top gibi, ailecek ona çok gülerdik.

Appo'nun en son geldiğine şaşırmamıştım ama biri eksikti.

"Hey çocuklar, Teta nerede?" onlar üzerime atlamaya çalışırken etrafıma bakınarak yürüyordum. Acaba yan taraftaki boş çimenlere mi gitmişti? Kuzular uzun otlardansa kısa çimenleri tercih ederlerdi. Oraya doğru yöneldim.

"Ruin!" sesin geldiği yöne döndüm.

"Baba!" hasır şapkasını takmış, çiftçi setini kuşanmış, uzaktan bana sesleniyordu.

"Hadi gel, kardeşlerin çoktan başladı bile. Kuzuları da gönder yem dökülecek birazdan."

"Tamam, geliyorum." babam arkasını dönüp daha da uzaklaştı tarlaya doğru. Kuzucuklara döndüm. "Haharara kuzular, çabuk olun size kalmayacak yoksa. Haharara, haharara!" kuzulara sihirli kelimeyi söyleyince uzaklaştılar. Onları alıştırmıştık; sihirli kelimeyi söylenince yemliğe gidilir. Bende kuzularla gidecektim ama Teta'yı bulmalıydım. Yoksa bir kuzumuz aç kalacaktı.

Kurumuş çimenlerde gezinirken minik tepenin altında Teta'yı gördüm. Son kalan sarı çiçekleri yemekle meşguldü.

"Teta!" diye seslendim. Beni duyunca kafasını kaldırdı, ben olduğumu görünce de koşuşturarak gelmeye başladı. Bende küçük bir kıkırdamayla ona doğru koşmaya başladım. Aslında son kalan çiçekleri toplayacaktım ama hem sepetimi yolda bırakmıştım hem de birkaç ay gözükmeyecek çiçeklerin zevkini, Teta'yı gördükten sonra, çevredeki hayvanlara bırakmaya karar vermiştim.

Sonunda birbirimize vardığımızda ona dokunmak için elimi uzattım...

Çok, çok, çok büyük bir ses, bir uğultu gibi ama aynı zamanda bir patlama gibi de olan korkunç bir ses... Ve bir de anlık gözlerimi saran ışık. Mavi, sarı, kırmızı aynı anda gözlerimi kör etti. Unutmadan, elime yüklenen iğrenç bir acı da vardı. Bunların hepsi aynı anda gerçekleşirken bedenimi boşlukta hissettim.

Sert bir şekilde yere çarptım. Çarpmanın gücüyle ağızımdan ciğerlerimdeki hava boşaldı, sanki iç organlarımın yer değiştirdiğini hissettim. Kalçalarımın üzerinde yerde sürüklendim. Başımdan aşağı uyuşma indi ayaklarıma şoktan, panikten ve korkudan. Hıçkıran nefesimle, acıdan yanan elime baktım; kıpkırmızıydı bileğime kadar. Acaba gerçekten de yanmış mıydı? Ne olmuştu? Bana ne olmuştu?!

Kalkmaya çalıştım. Kalçam çok ağrıdı. Ama zorladım. Pabuçlarım ve elbisem yırtılmıştı. Diğer elimle kendimi sardım rahatlatırcasına. İnleyerek ayağa kalktım.

Kan? Kan... Kan!

"Te..ta?!" her yer beyaz ve kırmızıydı. Her yer kırmızı ve beyazdı. Her yer.

Kalktığım gibi dizlerime düştüm. Gözyaşları hıçkırıksız sel oluyordu. Ağlamıyor, art arda inliyordum. Ellerimi yere, başımı yere sabitledim. Ne aklım, ne kalbim, ne bedenim, ne de gözlerim olanları kaldırıyordu. Teta adeta patlamıştı.

"Ruin, iyi misin? Ne ol-"

"Ruin-"

"O ışık neydi baba-"

"Ahhh!"

Hatırladığım babamın beni sarmalamasıydı. O an anlamamıştım ve hatırlamıyorum ama babamla beraber, tarlaya çalışmaya gelen Erex, Meril, Cyron, Kay ve Laxus'da bu korkunç manzaraya ve kıyafetlerimle bedenimin ne hale geldiğine şahit olmuşlardı. Tabii ki o korkunç ses ile ışıkla beraber.

Ve artık Teta yoktu...

##########

Merhaba ben Netany, 2.bölüm burada bitiyor. Umarım beğenmişsindir; beğendiysen desteğini bekliyorum :)

Bir Faemor Nasıl Eğitilir ?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin